Asıl konumuza dönecek olursak, Batılılar Türklere neden hep böyle biraz şübheyle ve tepeden bakma alışkanlığındalar?
Bana kalırsa bunun sebebini onlarda değil kendimizde arasak daha doğru olur. Bizim 1790’larda başlayan “Nizâm-ı Cedîd” (Yeni düzen) sergüzeştimizin temelinde zâten bu kendimizi küçük görme eğilimi yatar ki zamanla eğilim olmakdan çıkıp âdetâ bir “obsesyon” (fikr-i musallat) hâlini almışdır ve değişmez kuraldır ki siz kendinizi hangi gözle görürseniz başkaları da öyle bakar.
Değişmek, modernleşmek için elbet elzemdi ama bizler kendimizi inkâr etmeksizin değişmeyi beceremedik.
Bakınız, Ruslar becerdi!
Peki, şimdi durup dururken bu mevzû nereden çıkdı?
Hayır efendim, durup dururken çıkmadı!
Son haftalarda Türkiye’nin Libya ve Sûriye olayları bağlamındaki tutumu benim için iki bakımdan ibret verici olmuşdur:
Bir, Ankara’nın tutumu fevkalâde gerçekçi ve doğru olmasına rağmen Batılı müttefiklerimizin buna rağbet etmemek üzere göz göre göre son kerteye kadar direnmeleri ve Batı mas-medyasında da bu görüşlerin Türkiye’den sâdır olduğu gerçeğinin âdetâ mezbûhâne bir gayretle örtülmek istenmesi ve iki, “yerli” Fransız, Alman ve Amerikalılarımızın da büyük bir gayretkeşlikle bu “kamuflaj” manevrasına katılarak Türkiye’yi bir bakıma oyun dışına itme hevesleri. Türkiye iyod gibi açığa çıkmış da estekmiş de köstekmiş!
Kabalakları çıkarıp şapkaları geçirdik o kırılası kafalarımıza ama yine de yaranamıyoruz!
Acabâ yine çekmecelerden onları mı çıkarsak?
11.05.2011 Star































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.