Bunlar meselenin biçimsel yanıdır.
Kemalizm’in “conditii sine qua non”u yâni olmazsa olmaz şartları ikidir:
- Hâkimiyet-i milliye
- İstiklâl-i tâm
Birincisi her türlü politik, ekonomik ve sosyal kararda en yüce ve sonuncu mercî olarak, gizli oy/açık tasnif yöntemiyle çalışan tek bir millî meclis prensibini öngörür ki bizdeki karşılığı TBMM’dir!
İkinci şart ise birincinin dışa karşı siperidir.
TBMM tek ve ortaksız hükümranlık haklarını, gönül rızâsıyla ve kısmen dahî olsa bir başka güce devredemez.
İfâdesini CHP’nin “Altı Ok”u’nda bulan prensipler ise yol gösterici nitelik taşırlar.
Meselâ Laiklik İlkesi zâten vazgeçil(e)mez Hâkimiyet-i Milliye İlkesi’nin zımnında mündemiçdir, içinde saklıdır. Yâni Türkiye’de laikliğin alternatifi Şeriat Düzeni olduğuna göre bu ilkeden yüz çevirdiniz mi Hâkimiyet-i Milliye İlkesi de kendiliğinden hapı yutar.
Ayrıca bu altı ilkeden, Devletçilik yâhut Cumhûriyetçilik gibi “vazgeçilebilir” olanları da vardır.
Örnek:
Bugün TBMM’nin mutlak çoğunluğu, en yüce mercî yine TBMM kalmak üzere, Cumhurbaşkanlığı müessesesini kaldırıp yerine yine Osmanlı Hânedânı’ndan birinin geçmesine karar verse ve bu karar uygulamaya konulsa bundan Kemalizm’in özüne hiçbir zarar gelmez.
Ama yine aynı çoğunluk “Hazır elimiz değmişken TBMM’nin yanına bir de ÂyanMeclisi koyalım.” dese o vakit Kemalizm’in bağrına bir hançer saplanmış olur. En azından TBMM egemenlik hakkını başkasıyla paylaşdığı için!
Tabii bu söylediğim, eğer Kemalizm hayatda olsaydı bir mânâ ifâde ederdi. Çokdan vefât etmiş bulunduğuna nazaran akademik bağlamda bir tartışmanın ötesinde anlamı yokdur.
Yazının devamı için:http://haber.stargazete.com/yazar/kemalizm-ne-zaman-oldu/yazi-802812































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.