Şimdi Ermenilere hamilik rolüne soyunmuş görünen Fransa'nın bugün Fas ve Cezayir kökenli vatandaşlarına uyguladığı ırkçı ve sınıfçı politikalardan Ermenilerin ilk kuşakları çok daha fazlasıyla paylarını almışlardır. Sonuçta ırksal olarak Türklerden ve Araplardan farklı bir görünüme sahip olmayan bu "kara ırka" reva gördüğü ayırımcı muameleler tüyler ürpertecek cinstendir. II. Dünya Savaşı'nda en ön safta cephelere sürülmüş ve büyük bir çoğunluğu telef edilmiştir. Kimse bu soykırımı kaydedememiştir bile."
Bugün de Türkiye'ye karşı tutumunda aynı Ermenileri mayın temizlemek üzere öne sürmüş oluyor. Bunda Fransa'daki Ermeni diasporasının çok istekli olmasının hiçbir önemi yok.
Aslında bu olay vesilesiyle Fransa'nın başka soykırım sicillerini zikretmenin de fazla bir anlamı yok. Olayın tarihle de Ermenilerle de bir ilgisi yok. Olay bugün için tamamen Fransa'nın Türkiye'ye olan bakışıyla ilgilidir. Fransa bu olay vesilesiyle Türkiye'ye karşı duygularını ifade etmiştir, hepsi bu.
Bu duygulara yol açan ilişkilerin bağlamına bakarsak, son zamanlarda Türkiye'nin dış politikasında, özellikle Orta Doğu'da Fransa'nın bütün etkinlik alanını daraltan bir siyaset hattındaki ilerleyişi görürüz. Arap baharının başlangıç noktasında, Tunus'ta gösteriler başladığında Tunus diktatörünün arkasında durduğunu ilan eden Sarkozy, kısa sürede olayların akışını görerek çark ettiğinde geriye nal toplamaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştı. O esnada Mısır'da başlayan devrim süreci Türkiye'yi bütün Arap baharında ön plana çıkarmaya başlamıştı bile.
Libya'da bütün kayıplarını telafi etmek üzere işgüzarca örgütlemeye çalıştığı askeri operasyondan umduğu "Libya petrolü rüyası" da üç gün önce Libya'nın bugünkü yönetimi tarafından reddedildi. Hayallerinin suya düşmesinden birinci dereceden Türkiye'yi sorumlu gören Sarkozy'nin Ermeni kartıyla Türkiye'yi "katliam ve soykırım" gündemiyle meşgul etmeye çalışması çılgınca ama tamamen hesapsızca değil. Fransa'nın tarihini Cezayir, Suriye ve Afrika'daki katliamlarıyla hatırlamakta oldukları için büyük bir güvensizlik besleyen Arap dünyasına Türkiye'nin "soykırımcı" bir geçmişini sunarak bir bakıma kendini temize çıkarmış olmayı umuyor. Bu yolla da Arap dünyasında Türkiye'nin yerini bozup oraya kendini daha sağlam yerleştirmeyi hesaplıyor.
Düz mantıkla tutabileceğini düşündüğü bu hesabın tam tersine ele güne karşı kendi soykırımcı tarihini daha fazla hatırlattığını fark etmeyecek kadar gerçeklerden uzak Sarkozy. Üç günden beri başta El-Cezire olmak üzere Fransa'nın bu hareketini haberleştiren bütün Arap internet sitelerindeki okuyucu yorumlarını takip ediyorum. Bu olayla ilgili Türkiye'yi haksız gören çok nadir yorum okudum, buna mukabil okuyucu yorumlarının kahir ekseriyeti Fransa'nın Cezayir'deki sicilini hatırlatarak hangi yüzle Ermenilere sahip çıkıyor olduklarını soruyorlar. Hepsi de Türkiye'nin ve bilhassa Erdoğan'ın yanında durduklarını ifade ediyorlar. Birçoğu da zaten Fransa'nın bu atağını Türkiye'ye Siyonizm adına sergilenen düşmanlığın bir tezahürü olarak görüyor. Fransa bu hasmane tutumunu sergileyerek Arap baharında bir nebze şansı var idiyse onu da kaybetmeye yüz tutmuş görünüyor.
Dolayısıyla bir hesapla Türkiye'yi soykırım gündemine sürüklemeye çalışan Fransa'nın bu işten de kârlı çıkması mümkün görünmüyor. Halbuki bu olaya kendi kurucu değerlerinden (bırakınız kardeşlik ve eşitliği) "düşünce özgürlüğünü" yatırdı Fransa. Ermeni vatandaşlarının hatıralarını yatırdı, kendi tarihini yatırdı, Türkiye'yle mümkün ittifakların bütün muhtemel kârlarını (herhalde kârdan zarar diye) yatırdı. Bu hesaba da Fransızlara özgü "rasyonalite" deniyorsa biz daha ne diyelim.
24.12.2011 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.