Doğrusu Türkiye hiçbir zaman potansiyeli itibariyle böyle bir teslimiyeti böyle bir siyasetsizliği hak etmiyordu. Oyunu kurabilecek, oyun içinde en azından aktif bir aktör olabilecek bir sermayeden asla yoksun değildi. Sahip olduğu maddi-manevi ve sembolik sermayeleri daha iyi bir dünyaya doğru harekete geçirebilmesi için muhtaç olduğu tek şey bu sermayenin varlığına olan inanç ve tabi bunu kullanabilme kararlılığıydı. Siyasal alanın şu veya bu şekilde daralmış olduğu bir ortamda siyasetin en önemli koşulu olan bu kararı ortaya koymanın bir yolu olamazdı, olmadı da.
Yaşadığımız dünya doğası itibariyle kaotik bir dağınıklık içinde bulunur. Bunun bize yansıması kriz dediğimiz ortamları yaratır. Onu toparlayabilen, yani krizi çözebilen şey bu kararı üretebilecek makul ve düzenleyici kararlardır. Türkiye dünyanın artık katlanılamayacak bir dağınıklığa doğru gittiği bir ortamda yeni bir toparlayıcı inisiyatifi sunabilen karar sahibi bir ülke olarak temayüz ediyor.
İsrail'le yaşananlar Türkiye'nin bu karar sahibi aktör olma konumunun sadece bir uygulaması. Daha önce başkalarının vermiş olduğu ve bugün kimsenin sahip çıkamayacağı kadar akli olmaktan çıkmış kararı revize ediyor Türkiye. Kendi kararını veriyor. Büyük Ortadoğu diye, herkesten çok sözümona radikal muhaliflerince allanıp pullanan proje, bir karar oluşturamadı, oluşturamazdı. Çünkü Ortadoğu'da ortaya çıkmış dağınıklığı toparlayıcı hiçbir önerisi yoktu. Olamazdı. Buna karşılık Türkiye'nin şimdiki siyaset performansı bu dağınıklığı toparlayacak kararı fazlasıyla barındırıyor.
Türkiye'nin burada yaptığı her işi ABD adına yaptığını sözümona ABD karşıtlığı adına vehmedenlerin farkında olmadığı, kimbilir belki de farkında olarak yaptıkları şey, tam da bu yolla ABD'ye hiç de sahip olmadığı bir mutlak gücü bahşettikleridir. Şimdiye kadar Türkiye'yi hem ABD'ye hem de İsrail'e mahkûm etmiş olan zihniyet onlara bu yolla atfedilmiş güçten başkası değildi. Düşmanlık ederken bile ölçülü olmak çok önemlidir. Düşmanın gücünü hafife almak aptallıktır, ama düşmana sahip olduğundan fazla güç vehmetmek de sizi düşmanın gücüne teslim olmaktan başka bir yere götürmez.
İsrail Türkiye'nin inisiyatifi eline almasıyla gelişen krizde ne yapacağını şaşırmış durumda. Dışişleri Bakanı Liberman, Türkiye'nin kararları karşısında Türkiye'yi zor durumda bırakmak üzere akla ziyan arayışlara giriyor. Ermeni lobilerle ilişki kurmaktan, PKK'yı açıkça desteklemekten söz ediyor. Bunun bir savaş ilanı anlamına gelmesi bir yana, zaten var olan İsrail-PKK ilişkisini faş etmenin Türkiye'nin Kürt sorununun çözümüne nasıl bir katkıda bulunacağının bile hesaplayamayacak durumda. Kürt halkı İsrail'le ilişkileri bu ölçüde faş olmuş bir örgütün arkasında ne kadar durabilir? İsrail'in mevcut olanından daha açık desteği PKK'yı abat mı eder? Değilse ne eder? Kuşkusuz bu da Kürtlerin kararı olacaktır.
Türkiye'nin kararı herkes için daha adil bir dünya.
Bu karar diğer aktörleri pozisyon almaya zorlayacak bir karar olacaktır. Bu karara ayak uydurmakta gecikenler kaybedecektir.
10.09.2011 Yeni Şafak






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.