Örneğin Hemingway her sabah 500 kelime yazması, Balzac'ın günlük 50 bardak kahve içmesi, Milton'un kör olduktan sonra her sabah yardımcısının ona İncil'den pasajlar okuması ve ardından bu pasajlardaki imgeleri zihnindeki yansımalardan hareketle yazması gibi. Sizin de böyle bir rutininiz var mı?
Dağınık. Tıpkı zihnim gibi. Belki de memleket gibi. Yaşadığınız kadar yazıyorsunuz nihayet. Rahatlıkla beraber rahat ve gevşek, rahatsızlıklarınız kadar yoğun oluyor ve yoğun yazıyorsunuz. Bu durum, bizim yazı-yazmak hususunda profesyonel olamayışımızdan kaynaklanıyor sanırım. Şu gün şu kadar yazmalıyım gibi bir cümlenin karşılığı yok bizde. Dolayısıyla yazdığımız metin parçaları mutlaka bir süre demleniyor.
Sizin için yazmak hayal kırıklığının dışa vurumu mudur; yoksa hayal kurmanın en güzel yolu mudur? Nedir yazmak size göre?
Yazmakla ilgili kurduğunuz iki soru cümlesinin bileşkesi "hayal". Bu da bize gösteriyor ki yazı muhakkak bir hayalin ürünü ya da parçası. Ancak tamamen hayal ürünü demek zor, çünkü yaşıyoruz ve gerçekler balyoz gibi suratımıza patlayıveriyor. Dolayısıyla yazmayı bir tür sentez sayabiliriz. Çeşitli duygu durumlarını ve insanı buraya getiren, bu köşede sıkıştıran… Bana göre yazmak yaşıyor olmanın tabii bir sonucu. Yaşamak yazmaktır, yazmamak yaşamamak!
Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/yeni-kitap-soylesisi-ethem-erdogan-k6397.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.