"Ümmeten vasatan" ifadesi, zannedilegeldiği gibi, "orta ümmet" demek değildir; "merkez ümmet" demektir. Ayette bu mânâ sadedinde, "bu ümmet"in insanlık için "adalet nümûnesi" ve "hak/ikat şahitleri" olmasından ve daha da önemlisi, Efendimiz'in buna "şahitlik" ("vasat"lık ve vasıta'lık) edeceğinden sözedilmesi oldukça çarpıcıdır.
Al-i İmran 110'daki "hayra ümmetin" ifadesini anlayabilmek için 104. âyete bakmamız gerekiyor. Elmalılı'nın orijinal tefsirinden aktarıyorum: "Hem sizden müteşekkil, önde gider, hayra davet eder, maruf ile emir ve münkerden nehyeyler bir ümmet olsun, işte onlardır o felahı bulacaklar."
Elmalılı'ya göre: Maruf, mukteza-yı İslâm olan tâatullah; münker, mukteza-yı İslâm'a muhalif olan ma'siyetullah demektir. Maruf ve münker'in mi'yarı / ölçüsü ve ölçücüsü, hablullah'tır.
Hablullah / Allah'ın ipi, Ebi Saidi Hudrî (ra)'den mervî bir hadis'te "Sema'dan Arz'a indirilmiş hablullah, kitabullah'tır" şeklinde vuzûha kavuşturulur.
Çağrımızın kendi çağını kurabilmesi için, Kitab'a ve Sünnet'e gitmemiz gerekiyor. Yakıcı soru şu burada: İçinde bulunduğumuz çağın, çağrımızın çağrısıyla şekillendirilmediği, yani duyuş, düşünüş ve varoluş biçimlerimizin hâkim çağın duyuş, düşünüş ve varoluş biçimleri tarafından şekillendirildiği bir çağda, Kitab'a ve Sünnet'e gidebilmemiz mümkün mü?
Önce, çağın ağlarından ve bağlarından arınamadığımız; ardından, çağın içine giremediğimiz ve nihayet, çağın içine girdikten sonra çağı aşacak bir yerde / konumda bulun/a/madığımız sürece mümkün değil.
Çağın ağlarından ve bağlarından arınamadığımız için olamıyoruz / ön alamıyoruz; ön alamadığımız için de çağın içine girip varolamıyoruz / ön açamıyoruz; ön açamadığımız için de hakikati varkılacak / çağı aşacak ölçekte bir yolculuğa çıkacak şekilde öne koyulamıyor, insanlığa öncülük yapamıyoruz.
Çağın ağlarından ve bağlarından kurtulabilmemiz, yani ön alabilmemiz için tâatullah makamını geçmemiz; çağın içine girebilmemiz ve ön açabilmemiz için "ma'siyetullah sürecini başarıyla aşabiliyor olmamız; öne koyulabilmemiz, öncülüğe soyunmayı hakedebilmemiz için de hablullah'a sarılmamız şart.
Başka bir deyişle, bütün zamanları seferber edebilmemiz, bütün zamanları kendi çocuğumuz kılabilmemiz ve bütün zamanların çocuğu olabilmemiz gerekiyor.
Şu ân çağrımızın kurduğu bir çağda yaşamadığımız için, bu üç yolculuğu yapamıyoruz; o yüzden semantik bir intihar'la kaşı karşıyayız: Semantik intihar, yola çıkamamak, nasıl bir yolculuğa çıkılacağını bilememek ve yolculuğun nasıl gerçekleştirileceğini idrak edememek demektir.
Peki, semantik intiharı nasıl önleyebiliriz? Kalkış noktası ile varış noktasını buluşturarak. İyi de, çağ körleşmesi yaşadığımız bir zaman diliminde, bir kalkış noktası ve varış noktası fikri var mı zihnimizde ve hayatımızda? Ne yazık ki yok. O hâlde, çağrımızın kendi çağını nasıl kurabileceği meselesi üzerinden yaptığımız fikrî yolculuğu bu iki nokta üzerinden sürdürmemiz gerekiyor... O da yarına artık...
16.10.2011 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.