• İstanbul 15 °C
  • Ankara 18 °C

Zübeyde Andıç’tan D/Okunan Öyküler

Zübeyde Andıç’tan D/Okunan Öyküler
Hayrettin DURMUŞ yazdı...

Nakışı Anadolu, rengi bahar, kokusu buhur, mevsimi çocukluğumuz, sözleri içten söylenmiş, insana d/okunan metinler Zübeyde Andıç'ın öyküleri.[1] Bir şiir güzelliğinde, bir türkü sıcaklığında sarıp sarmalıyor sizi.

Siyah Beyaz Güvercin öyküsünde yağmuru ne güzel anlatmış. O haziran ikindisini yaşatıyor size. Mazlumun duasıyla rahmete dönen yağmur. Yağmurun yıkamadığı kir olur mu? Sezai Karakoç'un "İyi ki bilmiyor kalabalıklar/Yağmura bakmayı cam arkasından" mısraları döküldü dilimize ve öykü şaşırtıcı bir sonla bitti. Otistik çocuklar geçti gözümüzün önünden…

"Kahkahaların bir güvercin ürkekliğinde asılı kalırdı dallarda hep." cümlesi bile Eylül Sancısı'nı anlatmaya yetiyor aslında. Gülbeyaz'ın "Kara bir leke olup göğsüne yerleşen yara" fena halde tanıdık geldi bize. "Bir tespih tanesi gibi evin dört bir yanına dağılmış hatıralardan" bize de pay düştü. Hepimizin kavuşmak istediği biri var öte tarafta.

Bağ Bozumu'ndaki "Kadının çığlığıyla yer gök inledi birden. Karıncalar durdu, yılanlar kıvrıldı, kuşlar tünedi, güneş karardı" ne müthiş bir anlatım. "Bir Of Çeksem karşı ki dağlar yıkılır" diyen ozanın söyleyişi gibi bir şey bu.

"Bulduğu her kutuya diktiği kuru dalların dahi elinin şifası ve bereketiyle yeşerdiği" Fatma ablayla tanışmak istiyorsunuz Tutça Çiçeği'ni okuyunca. Odanıza mor çiçekler doluyor.

Ayva Kokusu ve Nakışlı Yün Çorap öyküsünü okurken Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan "Sihirli Testi" olayı canlandı gözümde. Askere giderken yavuklusuna hediye olsun diye verdiği güllü çorap şehidin bağrından çıkmıştı. Yazarımız Anadolu'daki o soğuk kış gecelerini ne güzel anlatmış. Bahar sevincini ne güzel betimlemiş. Kayısı ağacının dibine sadece sizin değil, bizim de ninemizin cennet kokusu yayıldı…

Araf çok katmanlı ve derinliği olan bir öykü. İlhan Berk, Sezai Karakoç, Attila İlhan ve Cemal Süreya'nın şiirleriyle öyküye konuk olmaları da yazarın beslendiği kaynakları göstermesi açısından önemli.

Kuşlar, Pıtıraklar ve Tıraş Sandığı kitaba adını veren öykü. Öyküden bahsetmeden belirtmeliyiz ki sobanın üstünde kaynayan çaydanlığı "göbeğini hoplata hoplata gülen bir ihtiyara" benzetmesi, dolukmak gibi, kirman gibi bir kelimeyi kanatlandırması zaten öykünün güzelliğini gözler önüne seriyor. Babasının tıraş olmadan önceki yüzünün halini "ütüsüz bir gömleğe" benzetmesi de ilginç geldi bana. Ah o yüzlerdeki kırışıklıklar, çizgiler neler anlatır okuyabilene.

Size "babanızı bir cümleyle anlatın" desem ne cevap verirsiniz? İşte yazarımızın soruya verdiği cevap; "Ömrünü sözlerine gizlediği bir türküdür babam", "Kalbimin üstünde taşıdığım bir Pıtrak izidir babam", "Burnumun ucundan gitmeyen keskin bir tütün kolonyasıdır babam", "Vişneçürüğü bir tıraş sandığıdır babam", "Kanadı kırık yaralı bir kuştur babam", "Hikâyesini geç öğrendiğim bir türküdür babam." Bu sözleri okuduktan sonra "eğer babanız hayattaysa hikâyesini öğrenmek için yılların geçmesini bekleyin." demek geçiyor içinizden.

Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/zubeyde-andictan-d-okunan-oykuler-k5626.html

Bu haber toplam 181 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim