Fahri Tuna’dan: ‘Artık Göç Etme Zamanı Gelmişti Urumeli’nden”

Fahri Tuna’dan: ‘Artık Göç Etme Zamanı Gelmişti Urumeli’nden”
Akhisar’ın Zarif Amcası; Zarif Süzgün-III

“Şebo Dayı Lakaplı Bir Çete Reisi Korumuş Ailemizi”

Fatih sordu merakla:

“- Babacığım, hemen gelmediklerine göre bir koruyan mı varmış ki dedemleri?”

Zarif Usta, evet anlamında başını salladıktan sonra müteşekkir bir ses tonuyla anlatmaya başladı yine:

“- Tabii ki. Burada rahmetle anmak isteirm Şaban Dayı’yı. Şebo Lakaplı bir kabadayıymış Kıratova bölgesinde. Babaannemin dayısının oğluymuş Şebo. Ortalık karışınca, Türk hanelerine baskınlar düzenlemeye başlayınca Makedon çeteleri, o da bir çete kurmuş, dağa çıkmış. Kabadayı adammış bileği de yüreği de güçlü adammış Şebo. Adam falan vurmuş, namı yürümüş biriymiş. O da Makedon ve Bulgar çetelerine karşı baskın yapmaya başlamış. Haber de salmış:

“- Zarif Çavuş eniştemdir. Zarif Çavuş’a ve ailesine dokunanı yakarım alimallah, duman ederim.”

Fikret Hanım ilk defa söze girdi:

“- Ne yiğit ne mert ne dayı adammış öyle. Rabbim böylelerin her daim sayılarını arttırsın. “

Ayşe heyecanlanmıştı:

“- Baba, demek ki ne kadar zorda olursan ol Allah iyileri de gönderiyor yanına. Allah doğruların yardımcısıymış gene.”

Zarif Usta hem eşini hem kızını onaylayan bir yüz ifadesi takınmıştı. Devam etti sözlerine:

“- Ayet meali şöyle güzel kızım: “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” Rabbim ailesimizin yüzüne böyle gülmüş o zor zamanlarda. Şükürler olsun ki…”

Biraz nefeslenip devam etti:

“- Şebo Dayı bölgede nam salmış, herkesin korkulu rüyası olmuş. Onun korkusundan bizim aileye hiç zarar verememişler Gavurlar. Şaban Dayı yani Şebo Dayı sayesinde Kıratova ve Üsküp’teki Türkler bir miktar nefes alabilmişler. Şebo Çetesinden dolayı bizimkilere fazla dokunamamışlar. Daha sonraları Şaban Dayıdan haber gelmemeye başlamış. Zaten hem Bulgar, hem de Makedonlar ölüsünü, dirisini getirene ödül koymuş Şaban Dayı’nın. Bir daha da kendisinden hiç haber alınamamış. Onun eşi de daha sonraları göç edip Akhisar’ın Sarıçalı Köyü’ne yerleşmiş. Kendisi ile mahallemizde bakkallık yapan Reşat Ağabey beni tanıştırdı. Bana sarılıp ağladı. Ben de tabii ki. Şaban Dayı’ya birlikte Fatihalar okuduk.”

 

 

Artık Göç Etme Zamanı Gelmişti Urumeli’nden

 

Zarif Usta, üzüntüsü hem yüzünden hem sesinden okunan bir hâlde anlatmaya devam etti:

“- Artık Türkler için, bilhassa Kıratova Kasabası, Makedon ailelerin fazla oluşu yüzünden sıkıntı olmaya başlamış. Bilhassa yeni yetme delikanlıların mahalle kavgaları, evlerimizi taşlamaları, basmaları. Orada kalan az sayıdaki Türkler için, huzur ve güvenlik kalmamış. Artık yüzyıllardır yaşadıkları vatanlarından göç etme zamanının geldiğini anlamışlar. 1924 yılında yanlarına alabilecekleri eşyaları at arabasına yüklemişler, yalnız komşuları olan ve çok dost oldukları Makedon ana ve öğretmen kıza evin anahtarını vererek:

“- Biz artık gidiyoruz; gelebilirsek evimize geliriz. Gelemezsek ev sizin olsun. Hakkınızı helâl edin, biz helâl ettik…”

Sarılarak ağlaşarak, bir daha dönmemek üzere Türkiye’ye doğru yola çıkmışlar.

Oradan ayrılmanın, bilhassa sonunun ne olacağı belli olmayan karanlık bir yol bu. Düşünüyorum da insan dayanacak gibi değil.

Gidilecek istikamet Selanik. Oraya ulaşmak bile mesele. Yollar eşkiya, çetnik çeteleri ile dolu, yoldan gidemiyorlar. Çünkü kaçak gidiyorlar. Yakalanma basılma tehlikesi var.

Dedem, Musa ve İsa amcamlarım, babam Aziz, Mehmet Amcam, babaannem, Musa Amcamın hanımı Fatma Yengem ve Musa Amcamın üç çocuğu… Tam on kişi. Maceraya atılır gibi yola düzülürler.

Kıratova Selanik arası en az 300 kilometre. Ama can derdi var. Her tehlikeyi göze almak gerek. Dağlar silahlı çetelerle doludur. Sık sık soygunlar yapılmaktadır. Yollar hiç ama hiç tekin değildir. Dağlar da öyle. Dedem ve Musa Amcam savaşlar esnasında dağlarda çok görev yaptıkları için bu dağlarda nasıl yol alınır iyi bilmektedir Allah’tan.

Babam Aziz o zmaan on yedi yaşında daha.

Kardeşleri İsa ve Mehmet amcamlar daha da küçük.

Aklıbaşında dedemle Musa Amcam var kafilenin başında.

Binbir zorluk ve tehlikeyle yola devam ederler.

O dağ senin bu tepe benim, gizlene gizlene, saklana saklana, kimseye görünmeden yol alarak kırk beş gün gibi bir zamanda Selanik’e ulaşırlar. Eşyalarını arabadan indirip bir köşeye sığınırlar.

Onlar gibi yüzlerce aile Balkanların çeşitli yerlerinden kopan insanlar yaşlı, hasta, çocuk, hiçbir korunma mekânı olmayan Rıhtım Meydanında kırk gün beklerler. Yemek, yatmak, yıkanmak, tuvalet ihtiyacı hep meydanda. Kimi hasta olur kimi ölür. Kalanlar gemiye doluşur. Bu artık umuda yolculuktur. Sonu belli olmayan maceradır.”

Yorulmuşlardı artık. Zarif Usta:

“- Hadi ailemizin Türkiye macerasını yarın akşam konuşalım mı? Şimdilik iyi geceler. Allah rahatlık versin hepinize.”

Ayşe ile Fatih, çocuklarını yüklenip hemen yandaki evlerine geçerlerken Zarif Amca ile elli bir yıllık hayat arkadaşı Fikret Hanım, yatsılarını eda edip uykuya daldılar.

Bu haber toplam 800 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim