Müsaadenizle Sadettin hocama geçmeden önce şimdi aklıma geliveren bir Müslüman edebinden söz edeyim.
Cennet Mekân Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethedince ilk icraatlarından birisi, şehirdeki yaşlı ve muhtaç ailelerin tespiti olur.
Birkaç gün içinde istenilen bilgiler gelir. İlk sıraya evlerinde hiç yemek yapamayan aileleri koyar ve kendi kesesinden bu ailelere sıcak yemek verilmesiyle birlikte, diğer tüm müşkülatlarının giderilmesini emreder.
Yemek dağıtımıyla ilgili olarak özetle şöyle talimat verdiği bilinir.
“Bu ihtiyaç sahiplerine her akşam sıcak yemek verilsin. Yemekler akşam alacasında üstü örtülü şekilde götürülsün. Yemek verilecek hanelerin kapıları çalınıp, kapılarına bırakılıp dönülsün, yemeği verenlerle alanlar göz göze gelmesin ki, minnet duymasınlar”.
Medeniyetimiz böyle binlerce edep örneğiyle doludur.
•
Sadettin hocama dönelim.
“Kendini bilen yaratıcısını bilir. Bunun için ruhun nefse hâkim olması gerekir. Ruh, nefse hâkim olmak üzere bize emaneten verilmiştir. Emanete sahip çıkmalıyız.
Nefsin eğitimsiz kalması ruhun bertaraf edilmesi demektir. Eğer ruh, nefse nüfuz edebilirse, bu dünyada başka hazların da olduğu görülecektir.
Nefsin buyruğundan çıkan her insan, o hazları tadınca nefsine dur diyebilir. Bu hazların başında hakiki manada iman etmek gelir.
Hakiki manada iman eden bir kimse, hikmete yönelir, irfana yönelir, hikmetin varlığını kavrar, ruhunu sevgiyle donatır ve bu sevgisini başkalarına da yansıtır.
O vakit artık ego değil, ruh bedene hâkim olmuş demektir. Ruhun istediği, insanın kendini bilerek; tefekkür, hikmet ve düşünce ekseninde bir hayatı önemsemesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.