Yaşadığımız dünyada sınırlar ulus anlayışı ile çizilmiş. Milletin önemli oranını dışarıda bırakan sınırlar aynı zamanda değişik öncelikli sorunları ve sınırlandırmaları da beraberinde getiriyor.
Kitabı hayatın merkezine alarak dünyaya dağılan Müslümanların kimi suni sınırlar içinde azınlıkta, kimi çoğunlukta ama hâkim unsur değil. Kimi de münferit olarak değişik dinlerin hakimiyeti altında varlılarını sürdürmeye çalışıyorlar. Her üç konumda bulunan müminlerin sorunları ve sorunlara karşı ürettikleri öncelikler farklı olma durumunda. Bir de buna yaşanılan şartlar ve durumlar eklendiğinde toplumsal yapılanma ihtiyaç öncelikli olarak kendini var edecektir.
"Siz de güçlü savaş atları besleyin" (Enfâl-60) diyerek, bütün devirleri kucaklayacak, metaforik anlatımla seslenen Kur'an, pratiğin tüme varmada önemine vurgu yapıyor. Tümden gelen teorik bütünlüğü korurken, en verimli yolculuğu şartların içinden bulup çıkarmak, insanın zihni çabasına, emeğine, amacına olan bağlılığına düşüyor.
Toplumsal seyir bir çiftçilik öyküsünü andırıyor. Toprağı sürmek, tohumu eklemek, sulamak, başakları değirmene götürüp un elde etmek, fırını yakıp ekmek pişirip insanlara, topluma sunmak. Değişik konjonktürlerde kendilerini var etmek durumunda kalan Müslümanlar için kendilerini kurtarmak, aynı zamanda insanlığı kurtarma anlamına gelir.
Yazının devamı: http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=19398































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.