Toplumun her kesimi tarafından kabul gören işler yapmak ve herkesi kuşatan bir sese sahip olmak, özellikle sanatçılar için kolay kolay elde edilebilen bir değer değildir. Bu, uzun yıllar alan ve gönlünü tüm dünya coğrafyasına açan bir gönlün elde edebileceği bir ayrıcalıktır. Böyle sanatçılar, ortaya koydukları eserleri ile ayrım yapmadan her yüreğe dokunabilirler, her kapalı kapıyı aralayıp sıcak bir tebessüm gönderebilirler.
Uçsuz bucaksız Anadolu’da binlerce yıl öncesinden günümüze aynı sıcaklıkla ulaşan ne kadar tını varsa hepsinde de insanın sıcaklığı hissedilmektedir. Gönül teline dokunan nağmeler çağları aşarak bugün dahi aynı içtenlikle kabul görüyorsa bunda en önemli etken, yaşadığı toprağın insanlarını çok iyi tanıyan söz sahiplerinin olmasıdır.
Neşet Ertaş, günümüzün en önemli ozanlarından biriydi. Belki bir zamanlar ülke şartlarından dolayı kendisi hak etmediği birtakım uygulamalara maruz kalsa da, sanatının, insani değerlerinin zirvesinde bir yaşam sürerek aramızdan ayrıldı. Onun sesi ve sözü, bizlere sanki yüzyıllar ötesinden sesleniyor gibiydi. Sadece müzikle ilgilenenlerin değil, toplumun her kesiminin çok büyük bir beğenisi ve kabulüne mazhar olmuş ender bir şahsiyetti Neşet Ertaş.
Kırşehir Valiliği Yayınları arasında çıkan Bozkırın Tezenesi adlı armağan kitapta edebiyat ve sanat dünyasından birçok isim kendi dünyalarındaki Neşet Ertaş’ı anlatıyorlar. Kitabın editörlüğünü Fahri Tuna üstlenmiş.
Gönülden gönüle bir yol vardır
Söz erbaplarının kendileriyle özdeşleşen ve adeta kimlikleri gibi tanınan özgün ifadeleri vardır. Neşet Ertaş’ın da adının anıldığı her yerde yürekten bir “gönü” geçirme gereğini hisseder yürek yangınını dindirmek isteyen herkes.
Kitapta büyük ustayı anlatan her isim gönülden geçen sözlere, ezgilere gönderme yapıyor. Şair Nurullah Genç, gönül ırmağından gönül dağına derken ustanın yüce dağlar gibi büyük, içi sevgi dolu yüreğine göndermeler yapıyor.Sadık Yalsızuçanlar, gönül dağında bir garip diyerek Neşet Usta’ya; baş döndüren bu dünyada bir garip edasıyla yaşayan gönül dağlı ozanı anlatıyor “bilemedim kıymetini kadrini / hata benim, günah benim, suç benim” sözleriyle. “Onda gönül, yağmur ve borana uğramış bir dağdır kimi zaman” diyorHüseyin Akın yazısında. Gurbeti, acıyı, kalbin hüzünlü yanını bize hatırlatan Neşet Usta’nın ömrünü neden gönül dağının hüznüne eş tuttuğunu dillendiriyor türküler eşliğinde: “garip bülbül gibi feryat ederiz / cahiller elinde küskün kederiz”
Onun kendine has bir eda ile genizden ve gönülden gelerek söylediği “gönül” nidası adeta alın yazısı olmuştur. Adı ile birlikte anılmıştır gönül nağmeleri. Dağlar kadar yüce, ummanlar kadar derin.
Tevazu, hürmet, muhabbet; Anadolu gibi
Neşet Ertaş’ın babadan gelen bir yeteneği de var. Muharrem Ertaş bu topraklarda yetişmiş en önemli bozlak ustasıdır. Onun Avşar ellerinden yükselen sesini daha sonra oğlu Neşet Ertaş günümüze kadar taşımıştır.
“Özünü bendine çeviren ozan” diyor Bayram Bilge Tokel onun için. Hem bir müzik adamı gözüyle, hem de bir dost olarak Neşet Ertaş’ı anlatırken Tokel, “Bizim silahımız gönüldür, gönülle ağlatır gönülle güldürürüz.” sözünü merkeze alıyor. Sanatçı Ertaş ile gönül insanı Ertaş’ı harmanlayarak bir muhabbet terennümü sunuyor.
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/21976/anadolunun-en-icli-sesidir-neset-ertas.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.