• İstanbul 16 °C
  • Ankara 17 °C

Âşık Veysel’in uzun ince yolu…

D. Mehmet DOĞAN

Âşık edebiyatımızın binlerce yıllık geçmişi var. Kamlardan, baksılardan, ozanlardan âşıklara uzanan bir yol. Musıki ile şiir iç içe. Baştan beri şiir sıradan bir söz değil, onun terennümcüsü de öyle, ki onlara “Hak âşığı” denir.

 Bir Yunus Emre var, bir de Âşık Yunus var. Yunus Emre’nin tekke şairi olduğunu biliyoruz. Saz çalıyor muydu? Bu husus pek aydınlık değil. Ondan bir asır sonra yaşadığını tahmin ettiğimiz Âşık Yunus’un saz çaldığını şiirlerinin musikiye yatkınlığına bakarak söyleyebiliriz. Âşık edebiyatının her ne kadar taşralı bir görünümü varsa da âşıklar büyük şehirlerde de sazlarını çalmışlar, sözlerini yaymışlardır. Hanlarda, kahvehanelerde olduğu gibi saraylarda da onları görmek mümkündür.

4. Murat gibi etrafında âşıklar bulunduran padişahlar var. Hatta 4. Murat âşık tarzı şiirler söylüyor.

Türk edebiyatının batı edebiyatıyla karşılaştığı ve farklı bir yola girdiği 19. yüzyıla aşık edebiyatımızın rönesans asrı diyebiliriz Emrah, Zihni, Dertli, Seyrani, Nuri (Tokatlı), Ruhsatî, Sümmanî, Dadaloğlu gibi büyük âşıklar bu asırda yaşamıştır. 20. Yüzyılda da bunların izinden giden mühim âşıklar yetişmiştir. Fakat bu yüzyıl hem dünyanın hem Türkiye’nin ciddi dönüşüm geçirdiği bir devir. Bu yüzden âşık edebiyatının bu devirde varlık yokluk mücadelesi içinde olduğunu söyleyebiliriz.

Sesini, sözünü merkeze ulaştırabilen, bir şekilde devrin okur yazarlarının, aydınlarının ilgisini çekenler bu asırda da var. Bunların içinde en fazla ilgiye mazhar olanı, bilineni, tanınanı diyebiliriz ki, Âşık Veysel’dir. Onun 20. yüzyılımızın en meşhur, bilinen ve tanınan şahsiyetlerinden biri olduğunlu söyleyebiliriz. Âşıklar arasında onun şöhretine yaklaşan bir ikincisi yoktur. Şair olarak da en çok bilinen şahsiyetlerden biridir. Hatta diyebiliriz ki, 20. yüzyılın her sahadan en ünlü kişileri arasında o da vardır.

Âşık Veysel’in bu şöhretini,, tanınırlığını ne ye bağlamalıyız? Büyük şiir, sanat kuvvetine mi? Elbette on şiir ve musıkı sahasında güçlü bir şahsiyettir. Eserleri bu yaygınlıkta, tanınırlıkta rol oynamıştır. Fakat onun şöhretinin bununda ötesinde sebepleri olmalıdır.

Sivas’ın ücra bir köyünde doğan Veysel, küçük yaşta gözlerini kaybediyor, babası oyalanması için eline saz veriyor. Köyün mollasından elifbe öğreniyor, müzik talim ediyor. Ama esas olarak Çamşıhılı Ali Ağa onun ustası oluyor.

Dikkat edilmesi gereken nokta şu: Anadolu’nun bu ücra köyünde, şiir ve musıki talim edecek ustalar var. Yetişmekte olan âşıkların saz çalıp söyleyerek düğünlerde, şenliklerde geçim sağladıkları bilinir. Bu yetişme çağında usta malı denilen büyük âşıkların eserlerini icra eden müptediler, bir noktadan sonra bir yetkinlik belirtisi olarak kendi eserlerini okumaya başlarlar.

Âşık Veysel, kendi ifadesi ile, 40 yaşından itibaren kendi şiirlerini çalıp söylemeye başlamış. İlk şiiri “Mustafa Kemal Destanı” imiş.

Gazi Paşa Hazireti bir kişi 

Ne kadar cesaret tuttu bu işi 

Sarmıştı vatanı düşman ateşi 

Esirgedi bizi ziyanımızdan.

Bu şiirin “Cumhuriyet destanı” olarak da anıldığı anlaşılıyor. Fakat 1933’te söylendiği/tertiplendiği/yazıldığı belirtilen bu destanda “Atatürk” adının geçmesi, eğer sonradan değiştirilmemişse, en az bir sene sonrasına işaret ediyor:

Atatürk'tür Türkiye'nin ihyası
Kurtardı vatanı düşmanımızdan
Canını bu yolda eyledi feda
Biz dahi geçelim öz canımızdan

Şeyh Sait’ten, Menemen vak’asından da bahis olduğu düşünülürse, şairin o zamanki yönetimin hoşnut olacağı bir “destan” tasarladığı söylenebilir.

Bizim için destandan çok, onun üzerinden yapılmak istenen ehemmiyetlidir. Destan/eser bir araçtır, bu araçla ulaşılmak istenen bir şey vardır. Veysel bu şiiri Cumhurbaşkanına ulaştırmaya çalışır/veya bu şiirle cumhurbaşkanına ulaşmaya çalışır. Cevap alamayınca bir arkadaşı ile yayan yollara düşer. Akdağmadeni, Sorgun, Sungurlu, Çankırı güzergâhını takip ederek 3 ayda Ankara’ya ulaşırlar. Burada tereddüt uyandırıcı bir husus, Sivas’a demiryolu 1930’da ulaştığı halde, neden trenin tercih edilmediğidir.

Veysel’in bu en yükseğe ulaşma, eserini beğendirme ihtirası zamanı anlama bakımından öğreticidir aslında. Çarıklı, şalvarlı, pejmürde kıyafetli iki köylü, Ankara’nın merkezine sokulmazlar. Bunun üzerine bir nevi resmi gazete olan Hakimiyet-i Milliye idarehanesine giderler, şiiri gazetede yayınlatmaya muvaffak olurlar. Fakat yine Kemal Paşa’dan haber gelmez. Ümitsizlik içinde memlekete dönmeye karar verirler, paraları yoktur. Valilikten isterler, “nasıl geldilerse öyle gitsinler” cevabını alırlar. Son bir hamle Halk Evine yapılır. Halkevi’ne de kılık kıyafetlerinden ötürü alınmazlar. Bu arada Veysel’in gazetede resmi yayınlanmıştır. Muhtemelen Hakimiyet-i Milliye’deki resminden Veyseli tanıyan birisi içeri girmelerini sağlar, çalıp söylerler. Bunun üzerine yeni elbiseler giydirilip harçlık verilerek dönüşleri sağlanır.

Âşık Veysel’in bu ilk huruç harekatı hedefe ulaşmamışsa da tamamen sonuçsuz de kalmamıştır. Fakat bu yıllar Türk musikisinin hor görüldüğü, yasaklandığı yıllardır. Veysel bir defasında Yaşar Kemal’e Sivas’a köyünden sazıyla geldiğini, jandarmanın şehir girişinde sazını alıp kırdığını, kendisini karakola götürdüğünü anlatır.

Veysel’in ikinci huruç harekatı muhtemelen İstanbul’da plak çıkarmak için gittiği 1935 yılındadır. Burada Mesut Cemil yönetimindeki İstanbul Radyosuna çıkarılır, gece yapılan yayın İstanbul’da olan cumhurbaşkanının ilgisini çeker, âşığı bulup getirmelerini söyler. Fakat Arapakirli bir apartman kapıcısının evinde kalan Veysel bulunamaz. Ertesi gün Dolmabahçe sarayına gittiklerinde sekreter “o bir keyif anı idi, şimdi görüştüremeyiz” diye başından savar.

Âşık Veysel’in bu çabaları yine de sonuçsuz kalmıştır denemez. Veysel resmiyet nezdinde tanınırlığını artırmak için Halk Evleri için şiir yazar:

Asil Türk milleti çalışır Veysel

Çalışanı ekmek çağırır gel gel

Asla mağdur olmaz çalışan bir el

İnanç var, iman var, halkevlerinde.

Dikkat edilirse, Veysel Halk evlerini tanımlarken inanç ve iman kavramlarını kullanmaktadır. Bu onun kurumun ideolojik muhtevasını öne çıkararak dikkat çekmek istediğine işaret olarak kabul edilebilir.

Başka bir şiirinde de Halk Evi’ni “Hakkın evi” olarak tavsif eder.

Doğru bakıp görene

Halkın evi, Hakkın evi

Hüsnüniyet olanlara

Halkın evi hakkın evi

Bu propagandist şiirlerin onun yönetim nezdinde itibarını artırdığından şüphe yoktur. Köy Enstitülerinin açılması ile birlikte Sabahattin Eyüboğlu, Behçet Kemal Çağlar gibi o zamanın şairleri, yazarları Enstitü yöneticisi Hakkı Tonguç’un Veyseli okullarda istihdam etmesini sağlarlar. Ârifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli, Akpınar Köy Enstitülerinde halk türküleri öğretmenliği yapar.

Veysel âşık tarzını geleneğin içinden gelerek sürdürmekle beraber zamanla içinde bulunduğu ortamların da tesiriyle farklı ve yeni bir tarz tutturabilmiştir. Şiirlerinde vatan, millet, devrimler, Cumhuriyet, halkevleri, okullar, fabrikalar gibi yeni unsurlara yer vermiştir. Bazı şiirlerinde kendi hayatını, tecrübelerini de aktarmıştır. Onun bu tarz şiirlerinden çok tabiat, aşk, özlem vb. gibi konulardaki lirik şiirleri ilgi görmüştür. Veysel Âşık edebiyatımızda elbette mühim bir figürdür, fakat Cumhuriyet devrinde yetişen âşıklardan çok farklı, fevkalade bir konumda sayılamaz. Buna rağmen, dönemde hiçbir şaire nasip olmayan bir ilgiye mazhar olması üzerinde düşünmek lâzımdır.

Bazı şiirleriyle ilgi çekip devlet nezdinde itibar kazanması, mühim bir husustur. Bu ona ilgiyi meşrulaştırmıştır. Âşık edebiyatı sahasında olmakla beraber bazı şiirlerinde yeni olmayı başarabilmesi de ününü pekiştirmiştir. Onun alevi-bektaşi bir muhitten çıkmakla beraber bu muhitin sözcüsü sayılabilecek şiirler yazmaması, tavırlar takınmaması da tesirinin genişlemesine yol açmıştır. Hatta “Yezit nedir ne kızılbaş/değil miyiz hep bir kardaş” diyebilmiştir.

Yezit nedir, ne Kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi.

Şu âlemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevi Sünnilik nedir
Menfaattir varvarası.

Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası…

Veysel şiirinde, yine sünni zihnin kabulleneceği mısralara yer vermiştir. “Allah birdir, peygamber hak/Rabbülalemindir mutlak.” Bu onun temsil gücünü artırmış, kitlelerin sempatisini kazanmasını sağlamıştır. Bir müddet sonra Veysel hem resmiyet nezdinde hem de kitlelerin gözünde ülkenin birlik sembollerinden biri olarak görülmüştür.

Veysel sözkonusu şiirinde Türkiye’deki ayırılıkçı unsurları eleştiren ve birlik mesajı veren tavrıyla da kendisine duyulan ilgiyi güçlendirmiştir.

Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası

Kürt'ü Türk'ü ve Çerkes'i
Hep Adem'in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi?

Kuran'a bak İncil'e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası

Binbir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi

Yezit nedir, ne kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ateş
Söndürmektir tek çaresi

Kimi ne çeker dilinden
Hem belinden hem elinden
Hayır ve şer emelinden
Hakikat bunun burası

Şu alemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevi Sünnilik nedir
Menfaattir varvarası

Cümle canlı hep topraktan
Var olmuşuz emir Haktan
Rahmet dile sen Allah'tan
Tükenmez rahmet deryası

Veysel sapma sağa sola
Sen Allah'tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası…

Veysel’in ömrünün sonuna kadar köyüne bağlı kalması, dikkat çekicidir. Önünde imkanlar açıldığında, maddi şartları elverdiğinde dahi Sivas’a veya büyük şehirlere yerleşmeyi düşünmemiş, köyünde yaşamış, meyve bahçesi yapmakla meşgul olmuştur. Veysel’in bir şehre yerleşmesi, aynı zamanda şehir hayatının gerektirdiği bazı muhitlerle ilişkileri bakımından da sıkıntı çıkarabilirdi. Köyde kalmak onun kendini korumasına yardımcı olmuştur. Edebiyat camiasının çalkantılarından da böylece beri kalmıştır.

Veyselin Halk Evleri ve Köy Enstitüleri hakkındaki yaztıklarına rağmen, bu kuruluşlar kapatıldığında bir tepki göstermemesi de yine aynı çerçevede ele alınabilir.

 

Bu yazı toplam 220 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim