İnanan için vuslattır ölüm, yeni bir başlangıçtır, “düğün günüdür”, Hakk’a kavuşmak, Rahman’a yürümek, Hay’dan Hû’ya gitmek, öze, toprağa dönmek, misafirlikten çıkmak, fanilikten kurtulmak, dünya sürgününü tamamlamak, asude bir bahar ülkesine yerleşmektir.
İnanmayan için ise bitiş, tükeniş, son, çürüyüş, yok oluştur; yine de şüphedir, tereddüttür, belirsizliktir.
İnsanoğlu ölümsüzlüğün sırrını aradı durdu. Lokman Hekim iksiri suya düşürmese ya da eline yazdığı formül yağmurla silinmese, ölümsüz olur muydu insan? Olmazdı. Ölüm var ki hayat var. Gılgamış’ın öldüğünü, Deli Dumrul’un ölmemek için çırpındığını, Karacaoğlan’ın “Var git ölüm” duasının tutmadığını, dünyanın Sultan Süleyman’a dahi kalmadığını gören insan umudunu kesti ölümsüzlükten. Kesti ki yaşamaya başladı o an.
Modern insanın bilimi de çare bulamadı ölüme; hatta ölümü açıklayamadı bile. Çaresizlik ve cevapsızlık modern insanı ölümü unutmaya, unutturmaya sevk etti. “Hiç ölmeyecek gibi yaşamak” duygusunu yerleştirdi insana. Ölümü öteledi modern insan, kendinden uzaklaştırdı. Kapının, sokağın, şehrin dışına itti ölümü. Ölümü kendisine değil, başkasına yakıştırdı. Başkalarının ölümü, İsmet Özel’in deyimiyle, “en gizli mesleği” oldu insanın; “ölüm, gündelik sözlerimiz arasında geçecek kadar kaba”. Ölümsüzlüğe çare bulamayınca, hayatı uzatmaya adadı kendisini modern insan. İlaçlar, vitaminler, diyetler, kaloriler, spor, sınırsız eğlence, sınırsız alışveriş yeni ritüeli oldu insanın; spor salonları, avm’ler yeni mabetler.
Devamı: https://www.yenisafak.com/yazarlar/aydin-unal/var-git-olum-4627921
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.