• İstanbul 17 °C
  • Ankara 16 °C

Bilen yapar, az bilen öğretir, bilmeyen yönetir, hiç bilmeyen denetler

S. Cenap BAYDAR

Kadim Çin medeniyetinin insanlığa armağan ettiği, Konfüçyüs’e ait olduğu söylenen meşhur bir kelam-ı kibar var: “Bilen yapar, az bilen öğretir, bilmeyen yönetir, hiç bilmeyen denetler.” 
Bir işi bizzat yapabilmek, fiilen gerçekleştirebilme kabiliyetine sahip olmak, o işi en iyi bilenlerin vasfıdır.
Bir işi bilfiil yapmadıkları halde, o işin nasıl yapılacağını öğretenler her zaman “az bilen” sınıfında olacaktırlar.
Bu basit ve açık hakikatin görülmesi, anlaşılması devlet yönetimi açısından, yöneticiler açısından çok ama çok mühimdir.
Ancak Konfüçyüs sözünün devamında, “bilmeyenlerin” yönettiğini de söyler!
Bir fasit daire…
Aslında bahsedilen basit gerçeği hayatımızda sık sık tecrübe eder ve tercih etmemiz gerektiğinde hemen her zaman “yapmadığı halde öğreteni” değil “yapanı” tercih ederiz.
Siz hiç evinin tadilatını, becerikli bir usta yerine o ustanın meslek lisesindeki hocasına yaptıran bir kimse işittiniz mi? Yahut arabası bozulduğunda sanayide bir ustaya gitmek yerine makine mühendisliği bölümünde bir profesörün kapısını çalan kimse?
Bir işin “ilmini yapanların” o işi bizzat yapanlardan daha nitelikli bilgiye sahip olacaklarına dair yanlış kanaatlere “az bilen” hocalarda, “bilmeyen” yöneticilerde ve “hiç bilmeyen” denetçilerde rastlanır.
Yıllar önce ODTÜ Geliştirme Vakfı bünyesinde eğitim veren özel bir lisede o “yanlış kanaat” sahipleri bir deneme yapmışlardı. Liselerde ders verecek öğretmenleri yetiştiren akademisyenler neden doğrudan çocuklarımızı eğitmesin diyerek anlı şanlı profesörleri lise sınıflarında öğretmen olarak derse soktular. Öğretmenler işi bilip yapanlardı, akademisyenler işi az bildikleri halde gerçekten yapacak olanlara öğretenler. Netice -beklendiği üzere- büyük bir felaket oldu. Okulun başarısı anında düştü. Müstakbel öğretmenlere, öğrencilere nasıl ulaşılacağını sözüm ona öğreten eğitim fakültesi hocaları sınıflarda, gerçek öğrenciler karşısında resmen çuvalladılar. Öğrenciler onların anlattıklarından hiçbir şey anlamıyorlardı. Bu yanlış uygulamadan derhal vazgeçildi. 
Maalesef bahsedilen basit ilkeyi benimseyip hayatımızda bir pratiğe kavuşturamıyoruz.
Devlet yönetiminde, bürokraside birçok büyük başarısızlığın ardında kısmen bu problem yatıyor.
Mesela afet yönetimi konusunda ülke çapında bir planlama mı yapılacak, “işi bilmeyen” yöneticilerimiz hemen işe koyuluyorlar. Afet bölgelerinde günlerce aç, susuz, uykusuz kalıp, arama kurtarma çalışmalarında görev almış, bir deprem enkazından yahut çöken bir madenden elleriyle ölüler, yaralılar çıkartmış, kaotik afet ortamında insanları sevk ve idare etmiş kimseler yerine, ömrünü masasına yığılı akademik makalelere gömülü vaziyette geçirmiş, hayatında bir sefer olsun bir afet bölgesinde bulunmamış akademisyenlere başvuruyorlar. Onlar da oturup hakikatten alabildiğine uzak bir senaryo “kurguluyorlar”. Realiteden kopuk planları, kurguları kargaşayı arttırmaktan, işi daha da içinden çıkılmaz hale getirmekten başka bir şeye yaramıyor. Sonra işi “bilmeyen” yöneticiler oturup, neden biz afetleri yönetemiyoruz diye kara kara düşünmeye başlıyorlar.
Mesela Milli Eğitim Bakanlığınca okullara dağıtılacak ders kitapları mı denetlenecek, hayatında bir ilköğretim sınıfında bir dönem olsun ders anlatmamış, yani “az bilen” değil, “bilmeyen” de değil, “hiç bilmeyen” akademisyenler görevlendiriliyor. 
Nasreddin Hoca fıkrası meşhurdur: Hoca evinin damında biriken diz boyu karları sabah namazı sonrası küremeye başlamış. Bir ara dengesini kaybederek damdan düşüp bayılmış.
Komşuları koşuşmuşlar.
İlk gelen: “Hemen belini saralım.”
Birisi: “Çabuk bir doktor çağıralım.”
Diğeri: “Aman bir kırıkçı bulalım.”
Öbürü: “Sırtlanıp doktora götürelim” derken, kargaşada ayılan Hoca, acıyan belini tutarak;
- “Bırakın münakaşayı. Çabuk bana daha evvel damdan düşmüş birini bulun” demiş.
Akıl almak için doğru kişiyi, kapımızda akıl vermek için sıraya girenler arasında bulamayız.
Bize daha önce damdan düşmüş kimseler lazım. 
Yöneticinin asıl işi o kimseleri arayıp bulmak ve işin başına getirmektir. 

Bu yazı toplam 10668 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim