Toplumun büyük kısmının heykellere meraklı olmadığını söylemek ne kadar doğru, bilemiyorum. Niçin diyeceksiniz? Türkiye’nin hangi ilçesine giderseniz gidin yüksek, orta ya da “ucube” türünden birçok heykele rastlamanız hiç de şaşırtıcı değil (http://spektakulersehirheykelleri.tumblr.com/). Ayrıca toplumumuz eskiden beri heykeller üzerinden çeşitli spekülasyonlar yapagelmiştir (http://www.stargazete.com/acikgorus/siyasi-bir-obje-olarak-heykel-haber-195707.htm).
Bu yazıda sanatın tarihle, tarihi “gerçeklik” ile olan ilişkisine, güncel bir örnek vererek değineceğim: Örneğimiz Osman Gazi heykelleri.
Sanatın ayrıca siyasetle de temelden bir ilişkisi vardır. Her sanat dalı gibi heykelcilik de bizatihi siyaset ile iç içedir, bilinçli ya da bilinçsiz olsun son kertede de siyaset yapmaktır. Çünki dikildikleri andan itibaren toplumu yeniden dönüştürme işlevini görmeye başlarlar. Tarih de zaman zaman, Türkiye’de ise her zaman işe yarar bir “nesne” olarak görüldüğünden sanat vasıtasıyla siyasetin hizmetine koşulur.
Osman Gazi heykellerine neler oluyor?
Bursa ve Yalova olmak üzere iki belediye başkanı, tarihi gerçekliğe sadık kalmak amacıyla heykeltıraşlara Osman Gazi heykellerini sipariş ederlerken onların dünyaca ünlü tarihçi ve Osman Beg uzmanı Prof. Dr. Halil İnalcık’ın sözlerinden bir an olsun ayrılmamalarını sıkı sıkıya tembih ettiler. Sanatçıyı tarihçinin talimatına tabi kıldılar.
Halil İnalcık rötuşu
Hikâyeyi biraz geriden başlatalım ve tarihçinin talimatı olmadan önceki devre gidelim.
Osman Gazi heykellerden ilki Osmangazi İlçesi Şehreküstü Meydanı’nda (Bursa) bağış yoluyla 1995’te heykeltıraş Tankut Öktem’e yaptırılmıştı. Bursa Orhangazi’de bulunan Orhan Gazi, Yıldırım Davudkadı Meydanı’nda bulunan Yıldırım Bayezid, Baba Oruç Türbesi’ndeki Oruç Bey gibi kuruluş devrinin önemli simalarının heykelleri hep savaş aletleriyle inşa edilmişken Osman Gazi’nin bu eski heykeli muhafazakâr ideolojiye göre (bu arada her heykelin bir ideolojiye göre tıraşlandığını belirtelim) bir ulema gibi sırtında cübbe, elinde mushaf ile Nasreddin Hoca kılıklı tasvir edilmişti. Bunda acaba Osman Gazi’nin ilk Osmanlı vekayinamesi olan Aşıkpaşazade’de geçtiği üzere önce mushafı tanıyamama imgesini silme ve akabinde mushaf bulunan odada gece boyu uyumadan ayakta kalma imgesini yüceltme amacı etkili olmuş olabilir mi? Neticede biliyoruz ki sanat toplumsal şuurun bir biçimidir ve onu yansıtır.
Bu heykel orada böyle dikili durur ve kimseyi bu yönüyle rahatsız etmezken Prof. İnalcık’ın Osmangazi Belediyesi’nin tertiplediği Osman Gazi’yi Anma ve Fetih Şenlikleri kapsamında heykelin tarihi “gerçeklerle” örtüşmediğini söylemesi üzerine aynı yetkililer heykeli değiştirme kararı alırlar ve eski heykel başkanın ifadesiyle “Osman Gazi’nin bilge kişiliğini göster[diği ve]... doğru yönleri işaret e[ttiği]” için belediyenin önündeki bahçeye konulur. Alınan bu değiştirme kararı yöneticilerin tarihi “gerçekler” karşısında takındıkları tavrı göstermesi bakımından oldukça anlamlıdır. Muhafazakâr kesimin tarihi “gerçekler” konusundaki bu hassasiyeti sanıyorum yıllarca resmi tarih karşısında sıkıntı çekmelerinden ileri geliyor.
Bunun üzerine belediye, heykeltıraş Eren Okkan’a 60.000 TL’ye yeni bir Osmangazi heykeli sipariş eder. Okkan’ın tarihi kaynaklara inmeden “özgür” sanatçı iradesiyle yaptığı maket de Bektaşi kaftanlı, sakallı, elinde pala kılıcıyla ve “atı Avrupa heykellerindeki gibi şaha kalkmış” tasvir edildiği için Prof. İnalcık tarafından uygun bulunmaz.
Mushaflı mı kılıçlı mı?
Neticede Bursa’da değiştirilen ve en eski Osmanlı minyatürlerinden yola çıkılarak biraz da heykeltıraşın müdahalesi ile fazlaca genç ve çekik gözlü Moğol yüzlü olarak tasvir edilen Osman Gazi heykeli 20 Kasım 2009’da ve Yalova’da heykeltıraş Ümid Öztürk tarafından yapılan, 100.000 TL’ye mal olan ve Prof. İnalcık’ın heykeltıraşın “vakurlu, kendine güvenen Osman Gazi’yi biraz Atatürk’e benzeterek tıraşladığını ve bunu çok yerinde bulduğunu” söylediği Osman Beg Anıtı 27 Temmuz 2011’de “inşa edilen tarihi gerçeklere” uygun olarak inşa edilmişlerdir.
Pekiyi tarihi “gerçekler” ne der?
Kırşehirli Âşık Paşa’nın (1272-1332) Garipnâmesi’nde (1330) (8490-8555 arası mısralar için bkz. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-275439/h/garib-name.pdf) ve Yazıcızade Ali’de tasvir edildiği ve Prof. İnalcık’ın Osman Gazi’nin bıraktığı vasiyetten ve tevarihlerden yola çıkarak ortaya koyduğu üzere ismi, çağdaşı Bizanslı tarihçi Pachymeres’in yazdığı vekayinameye göre Attamanes (Türkçe söylenişle Ataman, Atman veya Attaman) olan ve sonradan Osman’a dönen gazi ulemadan değildir ve arkadaşları Konur, Turgut, Hasan Alplar gibi bir alpdır. Alpta (veya gazide) 9 özellik vardır: Hızlı bir at, yanında taşıdığı nöker (bodyguard), kendinde ve atında zırh, yay, ok, mızrak, kalkan ve kılıç. Osman Gazi bunlara ek olarak Harbiye Müzesi’ndeki dönem zırhlarından yola çıkılarak tel zırhlı, başı miğferli, zırhlı atının üzerinde eli mızraklı, beli büyük kemer tokalı, yaylı, kalkanlı, sakalsız ve Köroğlu hikâyelerindeki gibi “cenge giderken atın kuyruğu bağlanır” fikrinden hareketle kuyruğu bağlı tasvir edilir.
Tarihçi ve sanatçı farkı
Burada iki yönlü bir ilişki ortaya çıkıyor:
İlki bir tarihçinin, I. Wallerstein’ın bilginin toplumsallaşması dediği, bizzat inşa ettiği tarihi gerçeğin tecessüm etmesinden (somutlaşmasından) kaynaklanan hazza ulaşması. İkincisi, bu örneklerde olduğu gibi ellerinde yapacakları kişinin herhangi bir resminin/fotografının bulunmaması heykeltıraşlara geniş alanlar sunarken bazen tarihçilerin “gerçeği” tarif etmesi yaratıcılık alanını daraltmaktadır (http://www.dailymotion.com/video/xk7y5x_halil-ynalcyk-osman-beg-anyty-hatyrasy_shortfilms). Ancak aynı zamanda heykeltıraşın eserine daha fazla gerçeklik kattıkları için de onu kalıcı kılabilmektedir.
Bugün bilimin gücü karşısında herkesin boyun eğdiği bir sırada şunu söylemek isterim ki bilim ya da sanat ancak birbirlerini tamamlayarak dünyanın evrensel bir tasarımını verebilirler. Biri diğerinin yerini tutamaz ve yaratımcılıkta biri olmadan diğeri eksik kalır. R. Garaudy “En dâhiyane yaratılmış bir yapıtın dahi bir tarih kitabından sağlanacak bilgileri veremeyeceğini” söylüyordu.
Acaba bu hüküm Osman Gazi heykeller için de geçerli midir? Okul çocuklarına ve meraklılara bu heykelleri gösterip işte Osman Gazi aynen bunun gibidir diyemeyecek miyiz?
Star






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.