Biten Cihad Mı Yoksa Biz Miyiz?Yolu bilmek ile o yolda yürümek farklı

S. Cenap BAYDAR

Neden böyle oluyor? Neden ahlak, namus, dürüstlük, nezaket, sözünde durma, emanete hıyanet etmeme gibi konularda yüzde yüz hemfikir olduğumuz halde başımızı çevirdiğimiz her tarafta ahlaksızlık, namussuzluk, yalan, hıyanet, kumpas görüyoruz?
Herkes “doğruyu” biliyorsa neden pratik hayatımız bu kadar çok “yanlışlarla” dolu?
Allah’a, onun gönderdiği peygambere ve kitaba inananlar “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hûd,112) ayetini okuduktan sonra yürekleri sızlamadan nasıl yalan söylemeye, haksızlık ve adaletsizlik etmeye devam edebiliyorlar?
Elbette beşer şaşar. Elbette her insanın zayıf anları vardır. Ama bizimkisi öyle bir şey değil sanki. Bizimkisi anlık bir zaaf, geçici bir aldanıştan ziyade sistematik bir kural ihlali.
Zihinlerimizi hastalık gibi çürüten bu hal, tüm sistemleri, tüm kuralları bir anda hükümsüzleştiriyor. Doğru yanlış birbirine karışıyor.
Yolu biliyoruz ama her zaman bildiğimiz yolda yürümüyoruz.
Hele hele bizi doğru yolda yürümeye mecbur eden kurallar, tedbirler esnemeye başladıysa doğru yol hızla tenhalaşıyor.
Olması gerekenle olan arasında açılan yarık, an be an derinleşip uçuruma dönüşüyor.
***
Seçimler yaklaşıyor.
Daha şimdiden çok sayıda insan milletvekili aday adayı olmak için partilerin kapılarını aşındırmaya başladı. 
Siyaset heveslilerinden ciddi başvuru paraları isteniyor. Seçim kampanyası için harcayacakları on binler, yüz binler de cabası.
Siyasette var olmak için etek dolusu para dökmeye hazır kimselere motivasyonlarını sorsanız “vatana hizmet”, “halka hizmet” gibi klişeleri işitirsiniz.
Ancak herkes bilir harcanan paraların bir “yatırım” olduğunu.
Siyasetçi adayı bir yalana önce kendini, sonra başkalarını inandırmaya çalışmaktadır.
***
Çoğu aday için milletvekili seçilmek, hatta sadece aday listesine adını yazdırmak bile bir sıçrama tahtası vazifesi görecek. 
Siyasette olmanın bir faturasının olduğu yıllar geride kalmış gibi görünüyor. 
Artık tehlikesi de riski de yok siyasetin. 
Kimse görüşlerinden dolayı suçlanmıyor, hapse atılmıyor, darağacının gölgesinde bir hayata mahkûm edilmiyor.
Ancak bu vaziyet çok ciddi bir nitelik problemini de beraberinde getiriyor.
Eskiden fikrî bir sancısı, hedefleri olan kimseler her türlü riski göze alıp kelle koltukta siyasete atılırlardı. “Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.” diyerek vatanından ayrı kalmaktansa canını vermeye razı olduğunu ifade eden Mehmet Akif Ersoy, adı konulmamış bir sürgünün yüreğinde açtığı derin yaralara tahammül etmek zorunda bırakılmıştı. Ali Şükrü Bey kahpece katledilmişti. Hüseyin Avni Ulaş senelerce fakr-u zaruret içinde yaşamaya mecbur edilmişti. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idam edilmişlerdi. Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları işkencelere maruz bırakılmışlardı. Recep Tayyip Erdoğan hapse mahkûm edilmişti. 
Hulasa siyasette olmanın ağır bir faturası vardı.
Bugün böyle bir fatura yok artık.
İkbal peşinde, para, mal, mülk peşinde, makam mevki peşinde koşan insanları siyasetin sınırında tutan, onların gözünü korkutan hiçbir şey kalmadı.
Geçtiğimiz yıllarda “mücahitlerin”, “müteahhitlere” dönüştüğü esprisi yapılıyordu.
Sanki gelenler gidenleri aratacak gibi!..
Artık partilerin kapılarını aşındıran yeni politikacı adaylarımız çoğunlukla doğrudan “müteahhit” sınıfından ve maalesef “taahhüt” ettikleri şeyler adalet, demokrasi falan değil.
Peki, bu kimselerin üreteceği siyasetten hayırlı bir netice beklemek gerçekçi mi?
Bu içi çürük, çantasında retorikten başka hiçbir şeyi olmayan insanlarla ilerleme sağlamak mümkün mü? 
Korkarım ki çılgın bir şelale misali, bol skandallı, çalmalı çırpmalı, hırsızlığın, yolsuzluğun gündemi belirlediği yıllara doğru kürek çekiyoruz. 
Allah sonumuzu hayretsin.
 
Salih Cenap Baydar
Twitter: @salihcenap

Bu yazı toplam 486 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim