Büyük medeniyetleri büyük düş görenler inşa eder. Büyük idealler… Derin sancılar… Yerinde duranların, yerinde sayanların, başkalarının gördüğü düşlerin peşinden yürüyenlerin, küçük hesapların kölesi olanların medeniyetinden bahsedilemez. Suya yazılmış yazılar, rüzgâra söylenmiş şarkılar gibi uçup giderler… Büyük düş görenler, büyük medeniyet inşacıları büyüklüğe erişmenin ancak mütevazılıktan, mahviyetten, engin gönüllü olmaktan geçtiğini iyi bilirler. Büyüdükçe küçülmeyi; beni, biz içinde eritmeyi… Müstağniler, mütekebbirler, benmerkezciler bir medeniyet inşasına omuz veremezler. Verseler de bir yıkımdan, çürümeden başka bir şeyi inşa edemezler.
Geçmişi büyük düşlerle dolu bir milletin çocuklarıyız. Büyük düşlerin ve uçsuz bucaksız hatıraların… Dünyanın dört bir yanına serpilmiş kubbelerin ve türbelerin çocukları… Maalesef uzunca bir süredir ne düş görebiliyoruz ne de uçsuz bucaksız hatıraların ikliminde soluklanıyoruz. Uzaklaştırıldık kendimizden ve geçmişimizden. Tehlikelerin en büyüğü olan kendi var oluş dünyamıza uzaklaşma sarmalındayız. Bu tehlikenin, bu tehdidin farkına varanlar yok değil. Az da olsa, sesleri şimdilik kısık da olsa bizi gerçek var oluş zeminimize çağıranlar var. İşte bu yiğit seslerden biri Dündar Taşer. Bizi düş görmeye ve kendimize dönmeye çağıran yiğit bir ses.
Erol Güngör şöyle söylüyor Taşer hakkında: “Cami avlusunda bulunmuş bir çocuk olmadığımızı, şerefli bir aileye mensup bulunduğumuzu anlatmak istiyordu. Bir kargaşalıkta babasını kaybederek yetimhaneye konulan çocuk, dünya kadar bir mirasa dayandığını öğrenmeliydi.” Taşer’in gayreti değişimlerin, devrimlerin, inkılapların tazyikiyle maddi ve manevi yapısında gedikler açılan, büyük ummanlarda yalpalayan Türkiye gemisinin salim limanlara sağ salim ulaşabilmesi içindi. Milletimizin büyüklüğünü, zorluklar karşısındaki direncini, fedakârlığını çok iyi biliyordu ve tarih bilincini yeniden uyandırmakla bu hasletlerin ayağa kaldırılacağından emindi. Yeter ki gaflet uykusundan uyanalım. Yeter ki emaneti taşımanın şuuruna erelim.
Daha ilkokul sıralarında birçok kitap ve ansiklopediyle tanışmıştır
“Türkmen Ağası” Dündar Taşer, Gaziantepli. Anadolu’ya ilk gelen ailelerden. Aile Tatvan’dan Antep’e gelir. Dede, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferine katılır. Seferden sonra kendilerine Antep civarında geniş araziler verilir. Aile böylece Antep’e yerleşir. Taşer dört yaşında annesi aracılığıyla okuma yazmayı öğrenir. Önüne çıkan kitap, ansiklopedi ne varsa okur. Daha ilkokul sıralarında birçok kitap ve ansiklopediyle tanışmıştır. Nevzat Kösoğlu’nun aktardığı ilginç bir anekdot var. Ortaokula gitmek için Antep Lisesine kayıt yaptırmak ister Dündar Taşer. Ancak velisi yoktur. Sokakta gözüne kestirdiği bir Antepliye, “Ortaokula yazılacağım. Velim olur musun?” diye sorar. Bu hareket karşısında şaşıran adam, “Evet, olurum.” der. Sonrasında vatanı kurtarmak gayesiyle askeri liseye girer.
Kuleli Askeri Lisesi’nden sonra Kara Harp Okulu… Çeşitli şehirlerde teğmenlik… 1959 yılında Tank Binbaşısı olarak Milli Savunma Bakanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği… 1960 Askeri harekâtında Milli Birlik Komitesi üyeliği… Buradaki dengeci tavrı, tarafların ezilmemesi için gayretleri gözden kaçmaz. Her ne kadar askeri harekâtın içinde yer almış olsa da bu tip yöntemlerin kalıcı sonuçları olmayacağına inanır. Toplum yapısının iman ve milli değerler birliği etrafında toplanması için çalışılması gerektiğini savunur. İlerleyen zamanlarda Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında sıkıntılar yaşanır. Komite ikiye ayrılır tabiri caizse. Dündar Bey’in de içinde olduğu on dört kişilik grup yurt dışındaki elçiliklere müşavir olarak gönderilir. Sonrasında yurda dönüş ve ölünceye kadar önce Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve MHP’de aktif siyaset.
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/portre/24305/buyuk-duslerin-sahibi-idi-turkmen-agasi-dundar-taser



































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.