Türkiye toplumu olarak anlamamız gereken temel bir şey var:
Bazı değerlerimiz, artık sadece bizim değerlerimiz değil. Dünyaya mal olan isimlerimiz artık sadece Türkiye'yi temsil etmiyor. Onlar artık dünyada dokunmayı başardıkları milyonlarca takipçilerini de temsil ediyor, onlara da sesleniyor.
Orhan Pamuk, “İstanbul” romanıyla sadece İstanbul'u anlatmıyor. Beyrutlu okuyucusu, Beyrut'tan bir şey buluyor romanda, Portekizli takipçisi Pamuk'un gençliğinden kendine dair bir anıyı hatırlıyor.
Nuri Bilge Ceylan'ın “Üç Maymun”un konusu sadece bir İstanbul varoşu değil. Rus bir izleyicisi ortaokulda okuduğu “Suç ve Ceza”dan parçalar görüyor filmde, Mısırlı bir hayranı yan mahallesindeki arkadaşına benzetiyor filmdeki bir karakteri.
Fazıl Say, Türkiye'de müziğini hiç dinlemeyip, provokatif görüşleri yüzünden kendisini beğenenlerin sesi değil aslında. Dünyanın birçok yerinde düzenlediği konserlerin biletini aylarca önce alan, gerçek klasik müzik tutkunlarının sesi o.
Bu isimler (sayılarını gururla arttırmak mümkün) bizim kısır ve günlük siyasetimizi aştıkları, dünyaya bir şey söyleyebildikleri için evrensel olan kişiler. Söyledikleri şeyler sadece bize dair olmadığı için tüm dünyada saygı gören isimler.
Bizim ise tek umurumuzda olan şey, bu tür uluslararası isimlerin bizim günlük ve sığ tartışmamızda nerede durdukları. Bizden mi, karşıdan mı? Bizdense ne kadar bizden? Ne kadar radikal, ne kadar ılımlı?
Yazının devamı için: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/ceren-kenar/580726.aspx































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.