Huyumuzdur. Herhangi bir konuda bize tanınan sürenin son gününe, hatta son saatine gelmeden harekete geçmeyiz.
Ve bu sebeple yaşanan son gün kalabalıkları, geciktiği için başımıza dertler açan faturalar, müracaat vakti geçtiği için kaçırılan birtakım fırsatlar gibisinden olaylar, vukuatı adiyedendir bizler için.
Bu günlerin en önemli meselesi, dershanelerin dönüştürülmesi (ya da kapatılması) meselesi. Yıllardan beridir alttan alta konuşulan, tartışılan konu, yakında TBMM'ye bir kanun teklifi verileceği açıklanınca, ortalığın hareketlenmesine sebep oldu.
İktidar tarafından, ‘dershanelerin dönüştürülmesi'; konuya karşı çıkan çevreler tarafından‘dershanelerin kapatılması' olarak adlandırılmasına dikkat edilen konu, nerdeyse herkesi ilgilendiren bir konu olduğu için kamuoyu tarafından da ilgiyle
‘Dershanelerin dönüştürülmesi'nin çok önceleri deklare edilmiş olmanın yanında, sıklıkla tekrarlanan bir konu olduğu malum. Ancak tarafların şimdiye kadar üzerinde yeteri kadar konuşmaları ve sonunda da belli bir noktada uzlaşmalarının mümkün olduğu düşünülünce, her zaman yapıldığı gibi bir orta yol bulunabilmesi için son ana kadar beklenip beklenmediği, önemli bir husus olarak karşımıza çıkıyor.
Şu anda ortada, uzun zamandır tekrarlanan ve artık karar alma aşamasına geldiği anlaşılan ‘dershanelerin dönüştürülmesi' için, bir niyet olduğunu biliyoruz. Dershanelerin dönüştürülmesinin ‘niçin' yapılacak olduğuna dair çeşitli argümanlar var ve bunların çoğu da haklı sebeplere istinat ediyor.
Aynı şekilde, dershanelerin dönüştürülmesi olayının netice olarak çoğunun kapatılması noktasına varacağını söyleyenler tarafından dile getirilen argümanların çoğu da tutarlı gözüküyor.
İki tarafın da belli haklılıkları olduğunu söylemek, Nasreddin Hoca'nın bir fıkrasını hatırlatıyor olsa da, meselenin kökeni eğitim-
‘Şu okullar olmasaydı, maarifi ne güzel idare ederdim' dediği ileri sürülen Osmanlı Maarif Nazırı'ndan önce de bu işler böyleydi muhtemelen. Eğitim-öğretim hususunda çeşitli adımlar atılmış olsa da, oldukça kalabalık genç bir nüfusa sahip olduğumuz gerçeği başta olmak üzere birçok sebep, alınan mesafenin yeterli olmadığını her durumda hissettiriyor.
Konuya taraf olanların da, karşı olanların da üzerinde ittifak ettikleri temel esas,dershanelerin aslında eğitim sistemindeki çarpıklıklarının bir neticesi olduğu.Problem tam da burada karşımıza çıkıyor işte. Dershaneler dönüştürülmeli ve her birisi özel okul halini almalı diyenler; çarpıklığın, neticelerine müdahale edilerek
Mesele, konuya kendi ‘mikro' olduğunu varsayacağımız pencerelerinden bakanların mı, yoksa ülkeyi yöneten ve ‘makro' pencereden baktıklarını varsaymamız gereken idarecilerin mi haklı olduğu…
Memleketi yönetme mevkiinde bulunanların, ‘her iş mutlaka bizim arzu ettiğimiz şekilde olmalıdır' demelerinin yanlışlığına işaret edenlerin; ‘memleketi kim yönetiyor olursa olsun, bazı işler bizim dediğimiz gibi olmalıdır' demenin de yanlış olduğu hususunu teslim etmeleri gerekir.
Hele hele, ‘bizim dediğimiz gibi davranırsanız mesele yok, aksi durumda sizi tanımayız' şeklinde bir tavır, derdin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu akla getirir.
Bu durumda tekrar yazının başındaki konu aklımıza geliyor. Yıllardan beridir konuşulan bu konu üzerinde görüşmeler yapılıp, orta yol neden bulunamadı acaba?..
Huyumuz gereği, nasıl olsa vakti geldiğinde konuşur, tartışırız diye son an mı beklendi, yoksa görüşmeler yapıldı da bir orta yol mu bulunamadı?..
Henüz kabul edilmiş bir kanun yok ve atılacak adımlar sırasında mevcut durumun hesaba katılacağına dair açıklamalar da mevcut. Bu durumda gereken, konuya mümkün olduğunca teenni ile yaklaşmak ve sonrasında pişman olunacak bazı sözler etmemek, galiba.
Çünkü meseleyi bir tür münazara tarzında ele alıp akıllarına gelen her şeyi alt alta yazma merakına kapılanlar, hızlarını alamayınca daha önce yazıp-söylediklerini inkar eder haller sergilerse, işin iyice
18.11.2013 Haber7































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.