• İstanbul 14 °C
  • Ankara 13 °C

Ekrem Tahir’in ikinci göçü!

D. Mehmet DOĞAN

Ekrem Tahir dünya mihnetini tamamlayıp, ebedî aleme irtihal eyledi. Bu onun ikinci göçü. Bu göç elbette ilkine benzemiyor. Onun 1980’li yıllarda Avusturya’ya, Viyana’ya göçtüğünden şahsen çok geç haberdar oldum. Dünyanın bir yerinden başka bir yerine gitmek, doğduğu topraklardan uzaklaşmak bakımından elbette sarsıcıdır. Maalesef Ekrem Tahir’in memleketinden ne şartlarda göçtüğünü ne zaman göçtüğünü bilmeden on yıllar geçti.

Hayatta mı, hayatta ise nerede ve neyle meşgul? Haberdar değildik.

adsiz-050.png

1970’li yıllar, 1980’li yılların başı…

Ankara’da tanıştığımız, görüştüğümüz kitap sevdalısı dertliler arasında o da vardı. Bu çelimsiz Güneydoğulu çocuğun hayatını kitaba hasretmek istediği her halinden anlaşılıyordu. 1981 yılında Umran yayınlarını kurdu ve ilk olarak Cemil Meriç’in Bir Facianın Hikâyesi kitabını yayınladı. Belki de Cemil Meriç’e muhabbeti onu böyle bir yöne sevk etti. Kütüphanemde bu yayınevinin aynı yıl yayınladığı diğer kitaplar bu ilginin boyutlarını ortaya koyuyordu. Mehmet S. Aydın’ın Kant ve Çağdaş İngiliz Felsefesinde Tanrı-Ahlak İlişkisi, İzmirli İsmail Hakkı’nın Yeni İlmi Kelam, Fahrettin Arslan’ın İlimler ve İdeolojiler dini düşünce çerçevesinde yayınlar olarak görülebilir. Fakat işe bakın ki, merhum Mehmed Çavuşoğlu’nun eski edebiyatımız hakkında öncü bir eser olan Divanlar Arasında kitabını da yayınlamış. Bir de tercüme: Herbert Read’dan Sanat ve Toplum.

Ankara’nın o zamanki okur yazar mekânları, Zafer Çarşısı, Dergâh Kitabevi, Akabe Kitabevi ve yakındaki çay ocakları… Bir süre sonra Yazarlar Birliği’nin Hatay Sokağı’ndaki küçük lokali de bu mekânlara eklenecek. Ekrem Tahir’le ekseriya buralarda beraber olduk, çayların demlediği koyu sohbetlere daldık. Kitap merakının bir zaman sonra yazma ihtirasıyla genişleyeceğinin işaretleri o zamandan görülebiliyordu.

Sonra Ekrem bütün bu mekânlarda görünmez oldu. Kimse ondan bahsetmedi. Avusturya’da bir dayısının veya amcasının olduğundan söz ettiğini hatırlıyorum. Yayıncılık işlerini de onun desteği ile yapmış olmalıydı.

Ekrem’in o zaman Tahir’i var mıydı? Pek emin olamıyorum. Bu yüzdendir ki, Bâbildeki Türkiye kitabında ismini görünce onunla hemen bir bağlantı kuramadım. Kitabı bir tanıdığın kitabı olarak almadım, içindeki mevzular dikkatimi çektiği için edindim.

Fakat okuma fırsatım olmadı. Demek ki gününü bekliyormuş. O gün geldi ve okumaya başladım.

“Kitabının başındaki tercüme-i hâlinde yazarı hakkında bilgi var. Hayatta olduğu şöyle bir cümle ile ilan ediliyor: “Yazar halen, düşüncenin beddua dalgalarına alnını uzatmış; sessizce yaşıyor.”

Nerede yaşıyor, nasıl yaşıyor? Bunlar meçhulümüz. Kendisiyle karşılaşmadık, eserine hafakanlarımı bastırmak için o kitaptan o kitaba atladığım bir sırada rastladım. Neden daha önce dikkatimi çekmemişti bu kitap?

En azından ismi beni cezbetmeliydi: “Bâbîl’deki Türkiye”.

Kitabı ne zaman ne vesile ile aldığımı hatırlamaya çalıştım. Kitaptan çok gençliğimin yayınevi ve onun sahibi İsmail Dayı ile ilgili çağrışımlar ortasında kaldım. Tıp tahsilini çöpe atan İsmail Dayı, Bâbıâlî’nin ilk milliyetçi-mukaddesatçı yayıncısı olmuştur…Nureddin Topçu’nun Yarınki Türkiye’sini o yayınlamıştı. Ali Fuat Başgil’in Gençlerle Başbaşa’sını da. Ya Sezai Karakoç’un ilk şiir kitapları? Körfez, Sesler…Zihin temizleme ameliyelerinde faydalandığımız daha nice kitap. İsmail Bey, sonra Ankara’ya göçtü. Milletvekili olarak. İki dönem Balıkesir milletvekilliği yaptı ve Ankara toprağına karıştı, rahmeten vasia… Yağmur Yayınevi ne oldu? Onu tam bilmiyorum, ama bu kitap Yağmur Yayınlarından çıkmış. Yıl 2007…

Kütüphanemde 12 yıl okuyucusunu bekleyen bir kitap…Kitapları bekletmek âdetim değildir, hele bu türden olanları…Gafletimden müştekiyim, hatta bîzarım!

Bâbîl’deki Türkiye “Revak”la, yani “önsöz”le başlıyor. Daha başlangıçta yazar bizi yakalıyor böylece.

“Her kitap; bir ön söz, yani bir revaktır. Rüya sarayının revakıdır her kitap. Her ön söz; rüyanın ışıktan, kelimelerden merdivenidir. Onun için uluların kitaplarında ön söz yoktur. Uluların her ön sözü; bir kitap, bir revaktır.”

Bu dil, bu üslup bizi alıp türkçenin üstadlarının katına çıkarıyor. Cemil Meriç’i hatırlamadan edemiyoruz.

Cümleler seçmeye çalışıyorum. Hangi birini seçeyim? En iyisi rastgele birkaçını:

“Ne gariptir ki Türkiye, kendini iki yüz senedir parçalayıp yok etmek isteyen bir medeniyetin mağarasına girmeye çalışıyor.”

“Aydın her türlü karalığın ayartmasına açık mülevves, müflis ve müfsit bir karakter.”

“Düşünmeyenlerin düşünenlere tahammülü yok Türkiye’de.”

Kitabın ilk bölümü: Sismograflar. Şu epigraf var başında: “Depremden sonra insan, tahrip ve yıkım için sismograflara bakar.” (Ernest Jünger)

İşte bu bölümdeki başlıklar: İki dâhi (Necip Fazıl, Cemil Meriç), Üç nesil (1914-1944-1980), Suskunluk: M. Âkif Ersoy ve J.Joyce, İslâm Felsefesi Lügati: Ahmed Naim ve Max Hroten, Said Nursi ve Mevlâna, İsmail Habib ve dil dâvası, Bir tereddüt: Ahmet Hamdi Tanpınar, Şair ve filozof. İlk bölüm Büyük Elmas: Büyük Türkçe Sözlük’le tamamlanıyor. (Hiç tanışıklık vermeden bizim Büyük Türkçe Sözlük’ü sözkonusu ediyor.)

Kitabın ikinci bölümü Bâbîl Kulesi. Üçüncü bölüm: Conditiyon humaine, Dördüncü bölüm: Çöldeki yapraklar. Aynı minval üzere irfanımızı derinden hissettiren yazılarla dolu.

Son zamanlarda bu kadar medeniyetimizle, irfanımızla, kültürümüzle hemhal olan ve bu sahadaki müşterek dertlerimizi gerçek mânasıyla teşrih eden bir kitapla haşır-neşir olmadım desem yeri var.

Kitap yayınlanalı 12 yıl olmuş. Hakkında tek bir yazı yayınlanmamış, hiç kimse bu kitaptan söz etmemiş. Ademe mahkûm edilmiş, neden acaba? 

Kitap Bâbîldeki Türkiye. Türkiye’deki Bâbîl desek de yanlış olmazdı. Ekrem Tahir meçhulümüz, kitabı malûmumuz. Bu da az şey değil.

Yangında ilk kurtarılıp okunacak kitap, şu sıralar Bâbîldeki Türkiye.”

Şahsımızla ilgili bir bahis de olduğu için “Sadık Okur” imzasıyla böyle bir yazı kaleme aldım. “Kayıp kitapların peşinde: Bâbildeki Türkiye” TYB sitesinde yayınlandıktan sonra Ekrem Tahir arayışımız başladı ve nihayet onun Viyana’da olduğu, bizim Ekrem olduğu ortaya çıktı.  

21 eylül 2020, bir vatsap mesajı: “Sa. sevgili Mehmed Abiciğim, müsaitseniz sizi bir 12 dakika sonra aramak istiyorum. Viyanadan Ekrem Tahir.”

Telefon görüşmesinden sonra ve ayni gün, daha geç saatte:

“Aradan 41 sene sonra dost ve abi sesini duyuşuma çok sevindim. Siz bu ülkenin halen hayatta olan tek sismografısınız. Rabbim sana hayırlı ömürler ve nice kıymetli eserler yazmayı nasip etsin inş.

Kemali hürmetimle ellerinden öperim.

Not: Çelik Yayınevi’nden Serdar Beye kitabı yollarsanız, o bana Viyana’ya ulaştırır Mehmed Abiciğim.”

Kayıp bir hazine bulmanın sevinci nasıl anlatılır?

Bizim Ekrem, Viyana’da Avrupa tefekkürünü, felsefesini hallaç pamuğu gibi atmış. Öyle isimlerden, öyle eserlerden öylesine bahsediyor ki, Türkiye’de felsefe ile iştigal edenlerin dimağı karıncalanıyor!

Ekrem Tahir’le telefon görüşmelerimiz, yazışmalarımız devam etti. Bizim unuttuklarımız telefonun hafızasında duruyor. O bana yeni yayınlanan Yaratıcı Öfke’yi gönderiyor, ben de ona Osmanlıcı Yazılışlı Büyük Türkçe Sözlük ve Türkçenin Cenaze Töreni kitabını gönderiyorum…

Hayfa ki, Yaratıcı Öfke’yi onca kalem erbabına ulaştırdığımız halde, tek satır yazan çıkmıyor.

Yazışmalarımızı gözden geçirip, okuyucularımızla zamanı gelince paylaşacağım, inşaalllah. Hem kendisiyle haberleşmelerimizden hem kardeşi Nuh Tahir’in mesajlarından köprüleme/bypass ameliyatı olacağı bilgisine sahibiz. Hacdayız, Medine’de, Mekke’de haberleşmeye devam ediyoruz, duamızda Ekrem Tahir var. Ameliyatın başarılı geçtiği haberiyle seviniyoruz. Bir de teyiden sesli mesajını dinliyoruz. Mekke’deyiz, Allah’a şükrediyoruz. Bir gün Ekrem Tahir’le rûberû görüşme ümidimiz canlanıyor.

Kimbilir belki yarın!

Ve işte böyle ümitler içindeyken, inanılmaz bir haber geliyor…

Ekrem Tahir, en verimli çağında, yayınlanmayı bekleyen eserlerini geride bırakarak sonsuzluk yolculuğuna çıkıyor…Birkaç kanaldan teyid ettiriyoruz…Evet maalesef!

Haccın sevinci, böylece hüzne tebdil oluyor…

Viyana münzevisi, tefekkür çilekeşi Ekrem Tahir’e Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.

 

 

 

Bu yazı toplam 175 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim