Osmanlı kurumlarına ait belgelerin 19. yüzyılda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmesi ve aranan kayıtların bulunamaması üzerine 1850'de Cağaloğlu'nda Hazine-i Evrak adı verilen modern bir arşiv binası yapıldı. Belgelerin bir kısmı yeni arşiv binasının yapılmasıyla bir düzene kavuşmuştu ama çoğu kötü şartlar altında saklanmaktaydı. Abdurrahman Şeref Bey, vakanüvis olunca Topkapı Sarayı'nda ve Ayasofya Camisi'nde perişan haldeki evrakı daha fazla çürümekten kurtardı. Daha sonra bir tasnif faaliyeti başladı.
TURGUT ÖZAL'IN BÜYÜK HİZMETİ
Cumhuriyet döneminde Hazine-i Evrak Başvekâlet'e bağlandı. 1931'de belgelerin bir kısmı Bulgaristan'a satıldı. Ancak bu durum Muallim Cevdet ve İbrahim Hakkı Konyalı tarafından sert bir şekilde eleştirilince bu hatadan kısa sürede vazgeçildi ve 1932'de tasnif için heyetler kuruldu. 1980'e gelindiğinde ancak 2.5 milyon belge tasnif edilmişti. Bu arşivdeki belgelerin yaklaşık yüzde 2-3'üne tekabül ediyordu. 1985'te Halil İnalcık'ın Turgut Özal'ı Osmanlı arşivlerinde bir atılım yapılması için ikna etmesiyle Osmanlı arşivi bir devlet meselesi olarak ele alındı. 1986'dan itibaren Osmanlı arşivi için büyük imkanlar sağlandı. Bina, personel, teçhizat ve ekipman için büyük paralar harcandı. Böylece tasnif hızlandırılarak araştırmacılara daha önce kimsenin görmediği milyonlarca yeni belge sunuldu. Özellikle 1990'larda araştırmacıların hizmetine sunulan merkez evrakı ve defterleri çok önemliydi. Daha sonraki dönemlerde birçok yeni belge ve defter araştırmacıların hizmetine sunulmasına rağmen önem olarak önceki belgeler seviyesinde değildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.