'Hayatı sahici bir biçimde, halisane yaşayalım' sözü kulağa hoş geliyor. Kimileri de 'hayatı dolu dolu yaşamak'tan bahsediyor. Hayat hakkında hep böyle cümleler kuruyoruz muhtevalarını fazlaca düşünmeksizin. İnançlardan bağımsız bir hayat anlayışı imkânsız... İster halisane, sahici, ister dolu dolu yaşayalım, inançlarımız hayat tarzımızı belirleyecektir.
İki insan düşünelim: Birisi, kendisini dünyaya düşmüş, fırlatılmış hisseden, dolayısıyla bu dünyada var olmayı katlanılması zor bir ağırlık veya tam tersine pek de ciddiye alınmayacak, dayanılmaz hafiflikte ince bir tül gibi gören inançsız biri. Hayata tıpkı J. P. Sartre gibi ateist bir varoluşçu olarak bakıyor... Diğeri ise inançları gereği hayatını kendisine yapılmış bir lütuf, bir armağan olarak gören bir insan. Kötülüklerden kaçınmaya, iyilikleri egemen kılmaya çalışan bir yaşama tarzı var... Bu iki kişinin hayat tarzları da sahicilik anlayışları da aynı olabilir mi?
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/ErolG%C3%B6ka/sartrein-yanilgisi/54865































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.