Hemen bazı meslektaşlar gibi kolaya kaçıp “İnsanlar siyasi krizlerden ve skandallardan sıkıldı” demeyeceğim.
Çünkü öyle değil.
‘Yemin krizi’ de ‘şike skandalı’ da bir süredir ‘otomatik pilotta uçan’ gazeteleri ve haber refleksleri birçok sebeple zayıflatılan gazeteciliği canlandırdı.
Türkiye bu kadar politize olmuşken “Artık politika okunmuyor” demek kafayı kuma gömmekten farksız.
Butün mesele politik haberlerin nasıl sunulduğu.
Aynı şey ‘şike skandalı’ için de söz konusu…
Bakıyorum 28 Şubat’ta ‘andıçlama’ya alet olanlar, Ergenekon davasında sızdırılan bilgi ve belgelerden şikâyet ediyor.
28 Şubat’ta andıç kurbanı olanlar, Balyoz belgeleri sızdırılırken heyecanla alkışlıyor, Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’la ilgili bilgi ve belgeler sızdırılınca başkanı ya da takımı koruma refleksi ile medyayı ‘psikolojik harekât’ yapmakla suçluyor.
Kimse birbirini kandırmasın…
Ne biz medya mensupları pür-ü pakız ne siyaset ne de spor…
Herkes canı yandığında hukuk diyor, ilkeye göre değil pozisyonuna hatta önyargılarına göre tavır alıyor. Dolayısıyla bazı okurlar gazetelerden önyargılarını doğrulamasını bekliyor.
Ama bazıları da var ki yeni bir şeyler duymak, bilmediği bir şeyi öğrenmek, bildiklerini sorgulamak hatta ezberinin bozulmasını istiyor. Dolayısıyla ne tek bir okur var ne de tek tür gazetecilik. Ama galiba hâlâ şaşırmak ve şaşırtmak işin özü…Jamie’nin ezan resitali bu yüzden bu kadar ilgi gördü.
Çok istememe rağmen konsere gidemedim.
Norah Jones’un ‘erkek versiyonu’ ya da popüler jazın Frank Sinatra’sı olarak sunulan ingiliz piyanist-şarkıcı-besteci Jamie Cullum yerinde duramayan klasik jaz ve jazcı kalıplarını yerle bir eden sahnede asla yerinde duramayan kadife sesli ama bir o kadar da haşarı bir oğlan çocuğu.
Twentysomething ile uluslararası üne kavuştu, ben en son The Pursuit albümünü dinlemiş ve çok sevmiştim.
Konseri Radikal adına Umut Eroğlu izledi, ezan resitali dahil o kadar güzel anlatmış ki tüm yaşananları.
Umut’un haberini okurken hele ezan resitali bölümünün videosunu da izleyince, gitmiş kadar oldum.
Okurlar ikiye bölünmüş…
Kimi Jamie’nin piyanosuyla yatsı namazı ezanına eşlik etmesini alkışlıyor, kimileri ise ya makamı tutturamadığı için ya da konseri bırakıp ezanın peşine düştüğü için eleştiriyor.
Alın size politika içinde hem müzik var hem de din!
Herkes meşrebine göre yorum yapabilir ama ben bu haberi tam da bu yüzden sevdim.
Siyaset dediğimiz şey Meclis’le din ise cami ya da kiliseyle sınırlı değil.
Tüm bu bize uzak gibi görünen tartışmalar aslında gündelik yaşamımızın merkezinde.
Açık hava konserlerinde ezan hep gündeme gelir.
Genelde konserler yakında cami varsa ona göre düzenlenir.
Ama canlı konserde ezan ayarı yapmak her zaman kolay olmaz.
Kimi saygıdan ya da korkudan ezan okunurken konsere ara verir, kimi ise ya duymazdan gelir ya da inadına müziği yükseltir.
Jamie yatsı ezanı okunduğunu duyunca önce çaldığı şarkıya ara vemiş sonra piyanosunun başına geçip 3500 seyirciyle ezana eşlik etmiş. Tamamen doğaçlama…
İzleyenler o kadar etkilenmişler ki… Jamie ezan resitalini “Bu muhteşem sese eşlik etmeme izin verdiğiniz için çok teşekkür ederim” diyerek bitirmiş.
Hayat bir resital…
Tüm sesler bizden birer yankı.
Ah bir de zaman zaman tamamen doğaçlama çevremizde olan bitenle kavga etmek yerine kulak verebilsek, karınca kararınca eşlik edip sonra da teşekkür edebilsek.
Teşşekkürler Jamie…
Bize birbirimizi bastırmak yerine eşlik edebileceğimizi de hatırlattığın için.
09.07.2011 Radikal































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.