• İstanbul 18 °C
  • Ankara 20 °C

Gazze’de batı destekli aleni soykırım ve İran’a yeni rol

D. Mehmet DOĞAN

Türkiye’de İran imajı Ömer Seyfeddin’in “Pembe incili kaftan” hikâyesi süzgecinden geçerek oluşur. Edebiyat tarihimizde hiçbir metin bu kadar bir ülkenin imajını belirlememiştir.

Muhsin Çelebi’nin bürokrasiye bulaşmamış, el etek öpmemiş bir şahsiyet olarak İran elçiliği teklifi ile karşı karşıya kalması, bir zaruret sonucudur. Daha Yavuz Sultan Selim’in sillesini yememiş şımarık Şah İsmail’in karşısına hiçbir şekilde eğilmeyen, borç para ile aldığı pembe incili kaftanı şahın huzurunda altına serdikten ayrılırken geri almaktan imtina eden bir Osmanlı kahramanı…

İran asırlar boyunca Osmanlı karşısında batının ümidi olmuştur. Papalık ve diğer Avrupa devletleri Erdebil’i, İsfahan’ı komşu kapısı yapmıştır.

Humeyni’nin İslâm inkılâbına kadar İran’ın Türkiye’deki imajı asla müsbet değildir. Bilinir ki, Şah Rıza Türkiye’nin doğu ve güney doğusunda bir takım gizli teşekküllerle karıştırıcı bir rol oynamaktadır. Türkiye batı sistemi içinde görünür, fakat onu frenleyecek unsur olarak İran seçilmiş olmalıdır.

ABD, 1970’lerde Afganistan’dan başlayarak bir dizi “yeşil kuşak” müdahalesinde bulunmuştur. İlki Sovyetler Birliği’ne karşı Afganistan’da silahlı anti komünist bir harekat başlatmasıdır. Bunda radikallik dozu yüksek teşkilatlar kullanılmıştır. Muhtemelen Sovyetler Birliği’nin ancak böyle Afganistan’a hâkim olamayacağı düşünülmüştür. İkincisi “İran İslâm inkılâbı”dır. Eskiden olsa idi bu hususta çok şiddetli itirazlarla karşılaşabilirdik, fakat İran’ın son yıllarda takip ettiği şiî yayılmacı siyaset bu itirazları ancak İran’ın kadrolu elemanları seviyesine indirmiştir.

İran’da şahın darbe ile devrilmesi, çok güçlü Komünist Parti’nin sonunu da getirmiştir. İran radikal şiiliğe bırakılmıştır. Afganistan radikal sünnî, İran radikal şiî. Böylece geçiş imkânı ortadan kaldırılmıştır. Aynı seriden Türkiye’de 12 eylül 1980 darbesi yapılmıştır Türkiye radikal “laik” olarak İran’la bağdaşmaz bir konum kazanmıştır.

İran inkılâbından sonra bir müddet bütün İslâm dünyasına yakın duran bir hava estirilmiştir. Sünniler buna ikna edilmeye çalışılmıştır. Fakat zamanla bu hava dağılmış ve İran tabii zeminine, Fars ve şiî muhtevasına dönmüştür.

Olaylara bakarak bu dönüşümün uzun vadede ABD ile koordineli şekilde gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz. Irak ABD tarafından işgal edilmiş, asırlardır sünnilerin yönetiminde olan ülke, şiilerin kontrolüne geçmiştir. Bu demektir ki komşu şii İran’ın eli Irak’tadır. İkinci hamle Suriye olayları sırasında İran güçlerinin bu ülkede etkili bir konuma yükselmesidir. Suriye’den sonra Lübnan’da Hizbullah’ın İran paralelinde olduğu unutulmamalıdır. Yani, İran’dan Akdeniz’e kadar uzanan bir şii-iranî hattı çekilmiştir.

İran, devrimden sonra Kudüs’ü mesele edinen bir ülke olarak öne çıkmıştır. Devrim muhafızları içinde “Kudüs gücü” teşkil edilmiştir. Filistin’e birçok şekilde destek olmuş, hatta gerektiğinde Kudüs’ü kurtarmak için askerî hareket yapacağı izlenimini uyandırmıştır.

Son Gazze olaylarında İran’ın ve uzantılarının siyasetleri bu sahte ilginin sonunu getirmiştir.

Lübnan’daki Hizbullah, Filistin için savaşmayacağını açıklamıştır. İran ise Gazze’de çoluk çocuk katliama tabi tutulurken bunu defalarca yapmıştır. O şahin İran gitmiş, yerine Amerikan güvercini gelmiştir. Büyük çoğunluğu sünnî olan İslâm dünyasını şiî İranla gemlemek siyaseti böylece görünürleşmiştir.

Burada her zaman olduğu gibi Batı için asıl mesele İsrail’in güvenliğidir. Irak çökmüştür, Suriye çökmüştür. Türkiye’nin bu ülkelerde nüfuzu artmıştır. Ve Türkiye Kudüs davasına sahip çıkmaya devam etmektedir. Bunun sahte bir tavır olmadığından şüphe yoktur. Bu tavır Türkiye’nin klasik İsrail siyasetinin reddi anlamına gelmektedir.

Türkiye İsrail’le eşit ilişkiler kurmaktan yanadır, fakat İsrail hiçbir ülke ile eşit ilişki kurmak anlayışında değildir. Bu yüzden Türkiye İsrail ilişkileri 28 şubat atatürkçü teslimiyetçiliğinden sonra bir daha yoluna girmemiştir.

Türkiye Filistin meselesine makul sebeplerle yakın durmaktadır, elbette bunun hissi temelleri de vardır, çünkü yüzlerce yıllık tarih vardır. Filistin Osmanlıdan koparılmış ve bu orada İsrail devleti kurmak için yapılmıştır. Şimdi bunun üzerinden hayli zaman geçmiştir. Artık Türkiye geri çekilmek mecburiyetinde kalan/bırakılan bir ülke olmaktan çıkmıştır. İsrail için bölgede tek gerçek tehdit merkezi Türkiye’dir. Türkiye İsrail’in güvenliğini tehdit eden bir ülke olduğu için bunca tiyatro oynanmaktadır. Önce Suriye’de denize de açılan bir Kürt devleti tiyatrosu sahnelenmiş, Türkiye bu oyunu bozmuştur. Artık bunun imkânı kalmamıştır. Oradaki terör iltisaklı kuruluşların böyle bir rol oynayacak kapasitede olmadığı açığa çıkmıştır.

Bu durumda ABD’nin bu rolü İran’a teklif ettiğine inanmamızı gerektiren birçok emare ortaya çıkmıştır. İsrail’i Türkiye’den koruma görevi İran’a verilmiş olabilir. Mükafatı da İran’dan Akdeniz’e uzanan bir nüfuz sahasıdır. Bu aynı zamanda Türkiye’nin güneyden kuşatılmasıdır. Bütün bunlar Rusya’nın Ukrayna’da içine düştüğü durumdan sonra uygulanabilir hale gelmiş olmalıdır.

Şu sıralar İran Türkiye’nin Kudüs ve Gazze siyasetinden hoşnut değildir. Bunu çeşitli şekillerde dışa vurmaktadır Bölgede İsrail’e karşı Türkiye tarafından yürütülen rasyonel siyaset en çok İran rejimini rahatsız etmektedir.

Bütün bunlar bölgenin siyasetinde büyük değişikliklerin işareti olarak okunabilir. Türkiye’yi tecrit, İran’ı öne çıkarma ve İsrail’i güvenlik mevzularında rahatlatma!

 

Bu yazı toplam 69 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim