Genç Tyb Felsefe Akademisi’nin Yedinci Okuması Gerçekleştirildi

Genç Tyb Felsefe Akademisi’nin Yedinci Okuması Gerçekleştirildi
Gülfem AKYILDIZ ve Rabia Nur AKMAZ’ın konuşmacı olduğu Felsefe Akademisi’nde, Aristoteles’in “Politika” adlı eseri ele alındı.

Gülfem AKYILDIZ:

MÖ. 4. yüzyılda insanların en iyi şekilde yaşayabileceği en iyi devlet düzenini ortaya koyabilmek amacıyla kaleme alınmış bu eser, siyaset ve felsefe alanında etkileyici fikirlerden oluşur.

Eserin birinci bölümü; devletin ortaya çıkışı ve devleti oluşturan insanların doğaları gereği cinsiyet, akıl ve fiziksel güç olarak birbirlerinden ayrılması ile başlar. Aristoteles’in sadece bedensel güçlerini kullanıp, zihinlerini kullanamayanları hayvanlara benzetmesi ve bu insanların ekonomik hayatın içinde “köle” olarak kullanılmasını savunması dikkat çeken bir yaklaşımdır. Bu kölelerin zihinlerini kullanmaları gerektiğini de söylemez ve bu yönde bir eğitim de önermez. Asil ve soylu yurttaşlar için köleler, araba yahut at gibi birer mülk olarak görülür. Bu köleyi mülk edinme anlayışı, insana daha fazla değer verdiğini düşündüğümüz Hristiyanlık ve İslam dininin ortaya çıkmasından sonra dahi varlığını sürdürmüştür. Neyse ki günümüzde modern köleliği saymaz isek, insanı mülk edinme gibi bir durumun olmadığı söylenebilir.

Bununla birlikte eserde, Aristoteles’in Platon’un “Devlet” kitabına eleştirileri mevcuttur. Ayrıldıkları husus şudur: Platon’un erkeklerle ortak bir zeminde ele aldığı kadın ve çocuklar, Aristoteles’te ikinci plana atılır. Aristoteles buradaki eşitsizliği ruha bağlar; kadın, erkek ve çocuklar düşünme ve akıl sayesinde birbirinden farklıdırlar. Susmak, kadının şanındandır. Çocuklar ise henüz gelişmemiş olduklarından erdemli davranışları da olgunlaşmamıştır. Aristoteles, “yurttaş” ve “yurttaşlık” tanımlarını Aristokratik bir çerçevede yapar. Örneğin, “işçiler ve kölelerin yurttaşlık için gerekli yetenek ve niteliklere sahip olmadıklarını” söyler. Yurttaşlığı belli bir toplumsal sınıf olarak görür. “Siyasal yönetim” dediği yurttaşların anayasal egemenliğini “doğru ve normal yönetim” olarak tanımlar.

Devlet’te -yönetime devlet biçimlerinin ve anayasanın tartışıldığı kısımlarda- onun, en iyiyi elde etmek için biraz demokrasiden  ve biraz oligarşiden alarak karma bir biçim denediğini görebiliriz. Bu ortalama anayasa anlayışı, devleti oluşturan halk içerisinde de orta sınıf insan arayışına döner. “Zenginlik ve yoksulluğun aşırı olmadığı orta sınıf insanların oluşturduğu bir toplumda çatışmaların olmayacağı ve adaletin sağlanacağı” düşünür.  Adalet, devletin temelidir. Toplumda adalet, “herkesin iyiliği” demektir. Hakkın olduğu yerde, adaletten ve orta yoldan bahsetmek mümkündür.

 

Rabia Nur AKMAZ:

Aristoteles’in devlet ve siyasete dair düşüncelerini detaylı bir şekilde bulabileceğimiz eserde, insandan başlayan aile ile devam eden köy, toplum ve devlete gelen bütüncül bir yapıdan bahsetmek mümkün gözükmektedir.

Anayasaları etkileyen yıkıcı ve yapıcı sebepler, genel ve özel manada ele alınır. Bu iki bağlam, eserde geçen iki anahtar kavram olarak düşündüğümüz “eşitlik” ve “ilke” kavramlarından hareketle açılabilir. Her devletin temel dayanağı, eşitlik ve adalettir. İnsanlar hak ve eşitlik isterler. Nitekim bunların olmadığı bir ortamda iç çatışmalar ve mücadeleler yaşanır. Bu bağlamda eşitsizlik, devrime yol açan başat sebeptir.

Daha özelde, örneğin demokratik yönetimlerde; devleti sarsan sebeplerin başında, halk önderlerinin veya demagogların ilkeden yoksun kişiliklere sahip olmaları gelir. İlke kavramı, burada temel bir yerde durur. Çünkü devletin devamlılığı ilkelere bağlı kalmakla mümkündür. İlkeden yoksun olmayı şöyle açabiliriz: Borçları ödemek konusunda hassas davranmamak, hakka riayet etmemek, baskıyla vergi almak gibi hususlardır. Oligarşik bir yönetimde ise, oligarklar kendi içlerinde anlaşmazlığa düşebilirler veya halk, oligarkların haksız taleplerine karşı bir mücadele başlatabilir. Aristoteles, bu kısma şöyle bir şerh düşer: “İç çatışmalarda devletin yönetim biçimi tamamıyla da değişebilir veya gerekli görülen konular bazında da değişikliğe gidilebilir.” Aristoteles’in bu esnek diyebileceğimiz, halka ve şartlara göre değiştirilebilir olan devlet biçimleri, onun realist tutumuna bağlamak mümkün gözükür. Onun Platon’u eleştirdiği bir husus da şudur: “Tek tip bir ideal devlet biçimi olmamalıdır.” görüşündedir.

Devleti etkileyen yıkıcı sebeplerden sonra, devletin istikrarını sağlayan sebeplere geçilir. Esasında bu iki bağlam birbirini besleyen bir diyalektik oluştururlar. İyi bir anayasa oluştuysa taviz verilmeden uyulmalıdır. Bir de anayasaya gönülden bağlı olan bir kesim vardır ki onlar anayasanın muhafaza edilmesinde titiz davranırlar. Yurttaşların özellikle gençlerin ve ailede anne babaların iyi bir eğitim almış olmaları da devletin düzeninde önemli olur.

İyi devlet biçimlerinin belirlenmesinde nasıl bir hayat biçiminin olması gerektiğine karar verilmelidir. Bu hayat biçiminde insanlar mutludur. Mutlu insanlar, mutlu şehirleri ve mutlu devlet biçimlerini kurabilirler.

Hülasa, Aristoteles’in devlet anlayışında kendi içinde belirlenmiş ilkelerin olduğunu ancak mutlak bir yönetim biçiminin olmadığını görebiliriz. “Yöneten ve yönetilenler arasında kurulacak adil ilişkiler”, onun sisteminde temel dayanak noktası olarak düşünülebilir.

AKMAZ’ın da eseri değerlendirmesinin akabinde akademi, sorular eşliğinde sona erdi.

 

 

 

Bu haber toplam 218 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim