Fatma Barbarosoğlu: Fotoğraf sayımızı yapmaya karar verdiğimizde “Türkiye’nin darbe fotoğraflarına” maruz kalacağımızı bilmiyorduk elbet. Fotoğraf ve o fotoğrafı sunan kişinin niyetine dair çok çarpıcı ve acılı bir tecrübemiz oldu. Sizi en çok şaşırtan sunum hangisi?
Beyza Karakaya: 15 Temmuz gecesi akabinde, takip eden günlerde “şu gerçekmiş, şu değilmiş” karmaşasında zihnimiz hayli darbe aldı… Yaşadıklarımız, hissettiklerimiz bir tarafa… Bir tarafa koymak, parantez içine almak değil elbette… Ancak öyle bir kirlenme/zehirlenme yaşadık ki sosyal medyada, zihni ve ruhu bu zehirlenmeden hayli yara almış pek çok yakınım var. Kanlar içerisinde, kesilmiş, parçalanmış bedenler… Ama en çok bir şeylerin yalan olduğu, kurgulandığı fotoğraflardan zihnimizi arındırmak hayli zaman aldı. Beni hepsi çok şaşırttı aslında. Bir sıralama yapamıyorum zihnimde. Hepsi insanların hangi kodlarla, hangi ön yargılarla yaşadığının en somut örneğiydi. Mesela yaralanan askeri, sakallı biriyle ambulansa taşıyan adamın görüntüsü. Haber şöyle servis edildi: “Darbeci askeri teslim olduktan sonra linç eden IŞİD’ciler.” Adamların ikisi de sakallı, birisi insanların IŞİD kodlarına uyduğu için olsa gerek hemen IŞİD’ci olmakla yargılanmış. Fotoğrafta ambulans görünmediği için, sanki linç edip, karga tulumba götürdükleri sanılıyor. Bu fotoğrafın yayılmasından sonra, fotoğrafta gördüğümüz gözlüklü bey, olayın aslını açıkladı. Ama bu fotoğrafın kurgulandığı hâline inanmak isteyen pek çok insan böyle servis etmeye, o adamlara lanetler etmeye devam ediyor. O insanların hayatlarında, o insanların ailelerinin hayatlarında suçsuz oldukları hâlde silinmeyen bir iz bıraktı kurgucular, servis edenler ve inananlar…
Nazife Şişman: Beni şaşırtan bir sunum olmadı esasında. Çünkü ilk defa karşılaşmıyoruz medyadaki manipülasyonlarla. Şaşırtmaması, düşündürmediği anlamına gelmiyor elbette. Beyza’nın bahsettiği bu fotoğraf, en çok servis edilenler arasındaydı. Fotomontaja bile gerek olmaksızın, yani manipülasyon için fotoğrafa herhangi bir dış müdahalede bulunmaksızın sadece kadraj ayarıyla, yani fotoğrafa dâhil edilen görüntü kontrolüyle fotoğrafın temsil ettiği gerçeğin ne kadar değişebileceğini gösteriyor bu örnek. Ama kadraj ayarının yanı sıra bir de fotoğrafa yazılan hikâye var. Tamamen kurgusal bir hikâye yazılarak servis edilebilir bir fotoğraf. Yakın bir arkadaşımın başına gelmişti 1980’li yılların ortalarında. Farklı ülkelerden bir yabancı öğrenci grubu ile tanışmıştık. Bültenlerine onları misafir ettiğimiz ortamın fotoğraflarını basmışlar. Birkaç yıl sonra başörtüsü yasakları tartışılırken, “ezilen başörtülü genç kızlar” imajını pekiştirmek isteyen laikçi gazetecilere mazlum, aile baskısına maruz, zorla evlendirilen başörtülü kız fotoğrafı gerekince, nereden ellerine geçmişse bu bültenden bir fotoğraf kullanmışlar. Altına “zorla evlendirilen baskıcı aile kızları” ibaresi yazılan fotoğraftaki arkadaşlarımdan biri tıp fakültesi, diğeri diş hekimliği fakültesi öğrencisiydi ve o dönemde her ikisi de bekârdı. Ama başörtüleri simgesel olarak bu kurguya izin veriyordu.
Söz konusu fotoğraf da şekilsel olarak kalıp yargı oluşturacak denli özdeşleştirilmeye elverişli simgelerle dolu: sakal, entari, takke, şalvar… Böyle olunca olayın gerçeğini tamamen çarpıtan bir kurgu ile sunulabiliyor bir fotoğraf.
Devamı için: http://www.nihayet.com/genel/gercegi-tasiyan-fotograflar-midir-2/



































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.