Sinema, içinde barındığı toplumun aynasıdır. Toplumun dinamiklerini bünyesinde barındıramayan sinema ise yabancılığı içselleştirdiği için o toplum içerisinde hiç bir zaman yerleşik olamayacaktır. Bazen küresel ölçekte cereyan eden olaylar dünyanın bütününü etkilediği için sinema, kendi toplumunun dışında kalabilmektedir. Pek tabiîdir ki bu rejisörün inisiyatifinde şekillenir. Rejisörün hassasiyeti böyle bir noktada odak olarak toplumu seçebilir veya topluma sırtını dönebilir. Türk sinemasının tarihsel seyri içerisinde bu tür dalgalanmalar ve kutuplaşmalar yaşanmıştır zira.
Batılılaşma ve batılılaşma karşıtı çatışmaların odak noktasına baktığımızda toplumun hafızası olan sinemanın 1960’lardan günümüze gelişine kadarki sancılarını içselleştiren ve bu sancıların vermiş olduğu rahatsızlıkla karşımıza birçok rejisör çıkıyor. Metin Erksan örneğin... Türk sinemasının varolma mücadelesi verdiği bir dönemde bir de bakıyoruz ki Metin Erksan’ın yönettiği “Susuz Yaz” filmi Berlin Film Festivali'nden ödülle dönüyor ve Türk sinemasına sırtını dönenler bu defa yüzünü dönüyor.
Toplumun beklentilerini, acılarını, kültürünü yansıtacak olan sinemadır; çünkü görsel olduğu için yediden yetmişe herkese hitap etmektedir. Metin Erksan’ın bir başka filmi “Sevmek Zamanı” ile toplumun aşk anlayışını yansıtması itibariyle Godard’ın “Serseri Aşıklar” filmini kıyaslayacak olursak, her ikisi de kendi toplumların sınırlarını çizmişlerdir ve kendi toplumlarının anlayışını tam olarak yansıtmışlardır. Bundan dolayıdır ki “Sevmek Zamanı” toplum hafızamızın bir ürünü ve zirvesidir.
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/22877/halit-refigin-turk-sinemasindaki-mucadelesi.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.