• İstanbul 15 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 15 °C
  • Konya 9 °C
  • Sakarya 9 °C
  • Şanlıurfa 17 °C
  • Trabzon 13 °C
  • Gaziantep 14 °C
  • Bolu 7 °C
  • Bursa 15 °C

He Kurban!..

M. Ali ABAKAY

He Kurban!..   

   

Her Kurban Bayramı öncesinde televizyon ekranlarından boğa, öküz, tosun, inek kovalamaca ayinleri bıçak sırtı misali kesildi ve bu işe zorunlu muhabirlerin artık rahat nefes alması sebebiyle ekranlardan bu bayatlamış, kurmaca olduğu belli olan haberleri de seyretme zahmeti ortadan kalktı.

Bazen hayvanlara acıyan elit tabaka, bu ses armonisine katılarak, hayvanlara çektirilen eziyeti, ezayı, cefayı kabullenmeyerek, basına demeç verir hale de gelirdi. İsminin önüne “Panter “ sıfatı getirilen bir bayan, hayvan haklarını ön plâna çıkartan konuşmalar yapar ve televizyonlar arasında mekik dokurdu.

Kimi zaman bir oluşumun temsilcisi olan bir hanımefendi de bu şen-şakrak ortama kendince katkıda bulunurken, önce kurban derilerine ve sonra kurban etine sahiplenme antremanı başlatan kimileri, pastadan pay kapma adına kıymeti kendinden menkul kimi açıklamalarda bulunarak, vatandaşın kestiği kurbanın etine ve derisine el koymayı hak bilir oldu.

Vatandaş kurbanının derisini istediği vakfa ya da derneğe vermekten korkar hale getirildi. Kurbanın manasından uzak kimileri, kolluk güçlerini davet ederek, kurbanların derisine ve etine istimlâk koyarcasına, yasal dayanaklarını ortaya koyarak, işin hukuk kılıfını hazırladı. Birçok kişi ve dernekle vakıf, soluğu mahkemede aldı mı almadı mı orası ayrı bir mesele.

 

Vah Kurban!..  

   

Anne, çocuğunu babasız kalmasına sebep olanlara lanetler ederken, gökyüzünden ateş topuna dönüşen bombalar karşısında çaresizce beddua ediyordu:

-Rabbim, onlara Kahhar sıfatınla bize de Rahman sıfatınla, Rahim sıfatınla dön. Artık, dayanacak gücümüz kalmadı.

Sürekli bombardumana tutulan şehre, ne insanî ne de İslamî yardım geliyordu. Gelen yardımlar, komşu ülkeye açılan yer altı geçitlerinden ancak ulaştırılabiliyordu. Ne gıda ne ilaç…

Tüm dünyanın gözü önünde işlenen katliamlara seyirci olanlar, kendi zevklerine dalarken, dünyada barışı tesis etmek ve ülkeler arasında haksızlığı önleme amaçlı kurulan, yalnız kendi arzuları ve istekleri doğrultusunda karar çıkmayınca veto hakkını yüzsüzce kullanan kimileri, diğer ülkelerin, buyruklarına uydukları sürece “insan” yerine konulduklarını alenî açıklarken, savunmasız kadınlar, çoluk çocuk ve yaşlılar, dünya değiştiriyordu.

   

Vah Kurban!...  

Bir bayram gecesi ki herkes dinî vecibe gereği camilerde ibadet ederken, bir ülke bayram günü dört bir yandan uçaklarla muhasara altına alındı, her yer taş üstünde taş baş üstünde baş kalmayacak şekilde en ağır silahlarla hedef haline getirildi.

Baştaki yönetimi besleyen ve sözün bittiği noktada istenmeyen adamı evlatlıktan reddeden anlayış, demokrasi getirme adına, insanlığın gözü önünde hesaplaşması (!) gerekenler yerine halka musallat oldu.

Herkes halinden memnun olmasa bile razı iken adalet dağıtıcılar olarak kendilerini gören anlayış, Cemiyet-i Akvam’ın mirasçıları insanlığın gözünün içine baka baka her zaman söyledikleri ve inandırıcı olmayan yalanlarına kılıf uydurtmaya devam etti:

-Biz, sizin için bunca sıkıntıya katlandık!...

Vah Kurban!...

Hayata bakarken, dünyada menfaat olmadan kimsenin kimseye bir faydası dokunmayacağını bilen biri olarak, sadece bunun din kardeşliği hariç olduğunu belirtirken, kendi dindaşlarına kapıları açanlar, İslâm söz konusu olunca, topu tüfeği sözle kuşanıp, medyatik desteği arkasına alarak, merhamet maskesini çıkarıp, çirkin suratı ile görününce bundan ders çıkarmayanlar, “Ehl-i Kitap” diyerek, kendilerince zırvalarını tevile yönelmedi mi?

Vah Kurban!..

Bu ülke insanı, insanlığı top peşine koşmaya mahkûm ederken, kazanma uğruna kaç türbelere çaput bağladı, kaç yatıra koştu, kaç nefesi itibar gören fanîden yardım istedi? Haddi hesabı sayısız kere top peşinde koşturup rant elde edenler, ülke meseleleri ile alakası olmadığı halde, “Vatan”, “Millet”, “Bayrak” nutukları çekip, aldıkları söylenilen direktif doğrultusunda kendi takımlarını tutan taraftarı etik dışı dedikleri-ne demekse- davranışa sürüklemedi mi?

Vah Kurban!...

İşleri fabrika sahibi olmak ve bu yolla ülke ekonomisine (!) katkı sunmak olan, bu ülke insanından kazandığı ile yeni fabrikalar açmaya kendilerini memur bilenlerin kimisi tatillerini beş yıldızlı otellerin bulunduğu adalarda yaparken, altın rengi kuma sahip plajlarda güneşlenirken ve bir giydiğini bizim gibi onlarca kez yıkamayı bırakın ikinci kez –çoğunlukla- giymeyenler, yanlarında çalıştırdıkları ve asgarî ücretin üstünde para vermeleri istendiğinde yan çizerken, hakla adaleti bir kenara bırakıp, iflas edeceklerini beyan edip, devletten teşvik ve kredi alınmadığı zamanda türlü hilelerle desiselerle aba altından sopa gösterme adına meydanlardaki bilmem ne mitinglerine destek vermek ve finansman sağlamak için can atmadı mı?

Vah Kurban!..  

 

Bu ülke için canını dişine takan ve dedesini, babasını şehit vermiş olanların evladı bulunanlar, “kamusal alan” denilen “ne idüğü belirsüz “ şeklinde tabir edilen insanları hayattan tecrit etme ameliyesinde kendilerinin inkarı olan aydıncıkarın coşku vermesiyle ne denli mağdur duruma düştü?

Bunun arkasında nelerin olduğunu bilenler, ne zaman söz hakkını kullanmaya çalıştılarsa, kıymeti kendilerinden menkul olan ve ülke insanını “siyah”, kendilerini “beyaz” gören kimi tatlısu frenkleri, bıldırcınları ve ellerindeki minyon-prematöre doğmuş köpekleri ile nümayişler tertip eyleyerek, uğruna kan dökülerek alınan, Hilalin Ehl-i Salibe karşı muzaferriyetinin sembolü görülen İstiklâl Marşını söylerken, marşı yazan Şairine saldırıları görmedik mi? “Hakkıdır Hakk’a tapan” diyenlerin Hakk’a karşı isyanlarına şahid olmadık mı?

 

Vah Kurban!...

Bu ülkeyi tekrar kana bulamak isteyenlerin, annelere babalara evlad acısı yaşatmak için ne denli mahîrne çalıştıklarını görmemezlikten gelenlerin dûçar edilmek istenen suçlar karşısında bir ipe gönderilmedikleri kaldı. Vatanı, toprağı, inancı için canını, cananını vermekten imtina etmediği insanlar, vatana ihanete dair suçlama ile işinden, gücünden, çocuğundan, memleketinden olmadı mı? Bu insanların “mahremiyet” dediğimiz ev içi yaşantılarının bile didik didik edilerek, potansiyel suçlu ilan edilmeleri, hangi üşlkenin hangi yasası ile özdeşleştirilebilir? Vakt-i zamanında bunu sorgulamak isteyenleri, bekleyen ve mukadder olan işlem neydi? Bu tarz düşünmenin bile “suça temayül” denilerek, kişinin hangi gazeteyi okuduğuna bile meraklı olanların neler yapmaya kendilerini muktedir olduklarını, balans ayarları ile müşâhade etmedik mi?

 

Vah Kurban!...

Kişinin doktora giderken giyimini reddettiği için hastaların can çekiştiğini inkâr, hangi vicdana sığar? Hani Hipokrat yemininiz? Hastanın hani dinî, dili, düşüncesi,  konumu sağlık denilince kale alınmazdı?

Vah Kurban!...

Sahi biz, bu “Vah Kurban!...” tekrarı ile okurun kabuk tutmuş yarasını niçin yeniden tazeletiyoruz? Molla Kasım’ın biri gelip bizi sorgulasa ne deriz?

Bilir misiniz bu soruya hangi cevabı vereceğim? Bu da iki kelimelik başlık gibi:

-He Kurban!...

Bu yazı toplam 1274 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim