İmparatorluk asaletini devretmeme iradesini kullanmak adına, tüm iradi yetkiyi Avrupa’ya bırakmakla tebarüz etmiştir Türk modernleşmesi. Bu açıdan ekonomik hâkimiyet ve dünya ölçeğinde iktisadi yayılma ve kontrol mekanizmalarıyla var olan dünya sistemi karşısında, bir yenilgi; varoluşsal bir sarsıntıdır Türk Batılılaşması.” (s. 11)diyerek devletin Batılılaşma çabası içerisinde kaybettiği değerleri gözler önüne serer. Osmanlı Devleti yıkılmaktan kurtulmak için, Türkiye Cumhuriyeti de var olmak için modernleşme/Batılılaşma ihtiyacını hissetmiştir. Batılı insanla Müslüman insanın yaşayışı ve fıtratı arasındaki farklılıktan dolayı Batılılaşmak isteyen Türklere “din dışı” bir saha önerilmiş; bu durum da Cumhuriyet’le girilen süreçte seküler yaşamı hâkim kılmıştır.
Edebiyatımızda yeni edebî türlerin ortaya çıkmasıyla Batılılaşmanın aynı zaman aralığına denk düştüğünü belirten Yıldırım, Türk öykücülüğünün de seküler bir hayat tarzını benimsemediğini belirtir. İslâm’ın, Türklerin günlük yaşamlarının bir meselesi olmaktan çıkmasının, öykülere de yansıdığını ifade ederek hikâyecilerimizden ve onların hikâyelerinden çeşitli örnekler verir. Osmanlı ve Cumhuriyet hikâyecilerinden örnekler vererek düşüncelerini kanıtlayan yazar, bu yapıda geleneksel kültürel yapı konusunda daha olumlu olan hikâyecileri de zikreder.
“Değişen Toplum Yabancılaşan Birey”de Batılılaşma süreci içerisindeki toplumsal değişimi anlatan yazar, değişimin Türk milletinin öz benliğiyle uyumlu olmadığına dikkat çeker. Bu değişim her ne kadar gereksinmeyle ilgili olsa da. “Tanzimat’la birlikte algılanan değişim rüzgârlarının, gâvura gâvur denmeyecek ironisiyle birlikte yürümesi, toplumdaki zoraki değiştirme çabasını da özetler.” (s. 33-34)
Yazarın asıl dikkat çektiği nokta ise edebiyatın toplumsal değişmeyle birlikte yaşananları, değişimleri tam olarak ele almak yerine, suni bir tarzda değerlendirmeyi tercih etmesidir. Fakat yazar, bu dönemde edebiyat ve romanın yeni yeni gelişmeye başlayan türler olduğuna da dikkat çeker. Bu türlerin teknik imkânları sonraki süreçte artarsa da edebiyatçılar farklı sorunlara yönelmişler, Türkiye’nin toplumsal değişimlerini ve bunların bireyler üzerindeki etkilerini anlatmamışlardır. Türk milletinin geçirdiği değişimleri, bireyin yabancılaşmasını Türk hikâyesinde en çok ele alan isim olarak Mustafa Kutlu’yu gösteren yazar, onun çeşitli hikâyelerinden örneklerle bu görüşünü destekler. Sevinç Çokum, Oktay Akbal, Fatma Karabıyık Barbarasoğlu da bireyin yabancılaşmasını farklı yönlerle ele alan diğer hikâyecilerdendir.
“Yok Olmamak İçin Öykü”de hikâyenin tekniği, içeriği, insanı ele alışı, mesaj verme güdüsü ve musiki ile ilişkisini irdeler. Diğer türlerde olduğu gibi öykünün de hayalle gerçek ilişkisine dikkat çekerek öykünün çağrısının insanı endişelere sevk edebilmesi olduğunu vurgular.
Bir edebî eserde temel yapı unsurlarından olan mekânın insanı, insanın da mekânı belirlediğine “İslâmi Mekânlar” başlığı altında yer verilir. Müslüman insan için yaşamının bir parçası olan İslamî mekânlar, Türk hikâyelerinde gerektiği kadar yer almamıştır. Yazar, hikâyelerdeki dinî mekânları şöyle tespit eder: Cami, tekke/yatır, medrese, hac, Yedi Uyurlar Mağarası.
“Çocuk Saflığında İnşa Edilen Dünya” bölümünde günümüz hikâyesinde çocukluk konusunun daha fazla işlendiğine dikkat çekilir. Fakat bu çocukluk, çocukluğun kendine has yaradılış vasıflarından ziyade, günümüzdeki dejenere hayattan kaçış olarak ele alınmıştır. Çocukluğun farklı yönleriyle ele alınışını hikâyelerle veren yazar şu yargıya varır: “İnsan olmanın getirdiği niteliklerden soyutlanmış yerleşik kültür ve medeniyetin; varoluşumuza yabancılaşmış hayat algımızın; kimseye güvenmeme telkinleri altında kötülükle kodlanmış çocukluğun ve tabi ki fıtratla donatılmış saflık ve masumiyetin öldürülüşünün yol izlerini, bugünkü edebiyattan, öykü literatüründen okuyabiliriz.” (s. 91)
“İnsanın Olması ve Ölmesi Sürecinde Aşk ve Cinsellik”te yazar, Türk insanında aşkın moderniteyle birlikte metafizik boyuttan seküler boyuta geçtiği tespitinde bulunur. Aşkın yaşanılan döneme göre farklı hâllerde bulunduğunu Halit Ziya’nın, Sabahattin Ali’nin, Sait Faik’in öyküleriyle anlatır. Kadın öykücülerin cinselliğe bakışında evliliğe gerek olmadığı kanaati yaygındır. Yazara göre Mehmet Rauf’tan Nezihe Meriç’e kadarki çizgide aşkın asıl anlamını kapsayan bir öykü içeriğinden bahsetmek mümkün değildir. Son dönem Türk hikâyesinde özellikle 1980 sonrasında aşksız, duygusuz bir cinsellik konu edinilmeye başlanılmıştır. Bu durum, Batılılaşma çabalarının amacına ulaşması olarak değerlendirilir.
“Kadın Öykücülerin Konu Seçimleri” başlığında, kadın yazarların sınırlı konuları işlemelerinin nedenleri toplumsal değişimlere dayalı olarak açıklanır. Kadın öykücülerin ele aldıkları konular; kadınlar, erkekler, çocuklar, aile büyükleri, modern hayat eleştirisi, düş/ hayal/ fantastik ve yazarlar olarak tespit edilir. Bunların dışında farklı konuları da kadın hassasiyetiyle öykülerinde ele alırlar. Yıldırım, kadın yazarların insanın derinliğine inmedikleri için son dönem öykülerinde prototip bir kadına rastlamanın mümkün olmadığı kanaatindedir. Kadın tipler genellikle duygusal yönleriyle sınırlı kalmaktadır.
“Hayallere Kurban Edilen Hakikat”te öykümüzdeki fantastik unsurların 1980 sonrası toplumsal değişmeyle öykümüzde yer alışı arasındaki ilişki irdelenir. Postmodern yönelimler sonucunda öykümüzde içerik ve biçim açısından değişiklikler örneklenir.
“Ölmeyi İstemek Yok Olmayı Seçmek” ve “Metafizik/Ölüm Bir Dünya Tasarımıdır” başlıklarıyla, ölüm ve metafizik konuların öykülerde yer alışı irdelenir. “İdealistlerin Evrimi’nden Türkiye’nin Seyrine” başlığıyla yazar, Refik Halit Karay’ın o çok önemli öyküsü “Şeftali Bahçeleri”nden hareketle öykülerimizde idealist kişilerin hangi yönleriyle ele alındıklarını sergiler.
“Modern Öykü Tekniği” ve “Postmodern Öykü Tekniği” isimli bölümlerde öykü teknikleri detaylı olarak incelenerek teknik konudaki ihtiyacın giderilmesi sağlanır. Kitabın son kısmı “Kaynakça” ve “İndeks” bölümlerinden oluşmaktadır.
Ercan Yıldırım’ın öykü türündeki bu kapsamlı çalışması; modernleşmeyle öykünün gelişim çizgisi arasındaki bağlantıyı kurması bakımından olduğu gibi, çok farklı yazarların öykülerine yer vererek bütünü görmemizi sağlaması açısından da ayrı bir öneme haizdir.
Hece Öykü Dergisi Sayı: 45






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.