Meğer yıllardır tam bir esaret ilişkisi yaşıyormuşuz.
Onlar ne diyorsa yapıyor, onlar ne satıyorsa alıyor, onlar kaç milyar dolar dese ödüyormuşuz.
Ticaret değil tek yönlü dayatma, bir zorunlu satın alma hali söz konusuymuş. 'Bizde yok şu ülkeden alın' talimatlarına aynen uyuyormuşuz. İsrail'le silah anlaşmalarımızın temelinde de bu varmış. Askeri ihaleler dediğimiz şey, rekabetten yoksun, siyasi şartlara bağlı, iktidar vaatleriyle bağlantılı tamamen mecburi bir satın alma haliymiş. Yani aslında ortada ihale falan yokmuş.
Türkiye'nin milyar dolarları ABD silah şirketlerine akarken, Anadolu insanının alın teri bu şirketleri beslerken, askeri açıdan bağımlı halde tutulan bu ülkenin savunma sanayii de yok ediliyormuş. Bu çark altmış yıldır hep böyle dönmüş.
Bir füze ihalesi üzerinden başlatılan tartışma neredeyse Türkiye'ye silah ambargosu uygulamaya kadar vardı. ABD yönetimi, şirketlerine Türkiye'ye yönelik teknoloji transferini bir anlamda yasakladığı gibi, ortak girişimlere de kapıları kapatıyor sanki.
Halk Yatırım-Merrill Lynch, Aselsan'ın ikincil halk arzına danışmanlık talebinden füze ihalesinin Çinli CPMIEC şirketine verilmesi nedeniyle çekildi. Bu ciddi bir örnek, aynı zamanda arkasında daha kapsamlı bir tavır barındıran bir tür yaptırımdır. Oysa, kamuoyunda oluşturulan ve yönetilen baskı üzerine elenen diğer şirketlere tekliflerini yenilemeleri için süre verilmişti. Bugüne kadar da bu şirketler tekliflerini yenilemedi.
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/IbrahimKaragul/bir-silah-sirketi-bile-manset-belirliyorsa/43409































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.