• İstanbul 17 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 20 °C
  • Konya 15 °C
  • Sakarya 18 °C
  • Şanlıurfa 22 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 20 °C
  • Bolu 15 °C
  • Bursa 20 °C

İftar Yemeği

M. Ali ABAKAY

"Bir  güzellik yap" dedi, bana, sabahleyin işe giderken.

İstediği güzelliğin ne olduğuna dair bir fikrim yoktu, istediğinin ne olduğunu bilmiyordum.
Mesleğimin en önemli yanı, zamanında işimin başında olmak ve gerekenleri zamanında yapmaktı. Kurulmuş bir makina gibi sabahın sekizinde işte bulunmak gerekirdi, mesai sonrası yorgun-argın eve dönmek..
Dinledim, kendisini:
-Hayırdır, bu ne güzelliğidir, yapmamı istediğiniz?
Aynı araçla işe gidiyoruz, sabahın yedisinde. Büyükşehirde yaşamanın gereği olarak, çoğu çalışan birbirini zamanla tanır, sabahleyin işe giderken aynı araca bindiğinde. Kendisini tanımamış olmama rağmen arada bir yanyana oturma mecburiyeti vardı. Kısadan bir "Merhaba" , "Günaydın" dememek olmazdı. Bazen Halk Otobüsüne binerken birbirimizin yerine kartımızda kontür kalmamışsa, mecburi kıyak geçmeler de olurdu:
-Bu akşam bizim derneğe tanışma için gelmenizi isterim...
Birkaç derneğe üyeliğim olmama rağmen, faal biri değilim, açıkcası. Üyelik aidatını yatırır, yılda birkaç kez toplantı oldu mu katılırım. Hatta bu dernek anlayışına muhalif olduğumu da ele aldığım kara mizah bir yazım da söz konusu. Mecburen kabul ettim, ismini , cismini bilmediğim derneğe daveti kabul ettim:
-Mesai çıkışında parkta beklerim.
Söz verdim mi, giderim belirtilen saatte, istenilen mekâna.
Mesai çıkışında unutmadım, verdiğim sözü. Mesaj bölümüne yazdığım notu, bana hatırlatan telefon alarmı ile parka yöneldim. İşyerindeki Müdürüm, iftar için davet ettiyse de verilmiş sözümün olduğunu söyledim:
-Müdürüm, bu gün söz verdiğim yer var. Başka bir zamana gelirim, kusura bakmayın.
Beklenen saatte yol arkadaşım göründü, uzaktan. Elimde o günün gazetesine bakmaktayım, parktaki yalnızlığımı bozma adına:
-Merhaba!.. Gecikmedim, İnşallah!..
Gülümsedim, kendisine. Uzun zamandır merhabadan öteye gitmeyen dostluğun köprüsü bu akşam saatinde atılmıştı, sanki:
-Ne demek, ben de az önce geldim.
Birlikte iftarın verileceği, ismini bilmediğim derneğe gitmek üzere parktan ayrıldık. tanıdık, bildik caddeler ve ara bir sokağa saptık:
-Bizim dernek, çalışmalarını yaygınlaştırmaya çalışmakta. Bu sebeple tanışma ve yakın ilişkiler oldukça önemlidir.
Binanın önünde durunca, karşımdaki tabela beni şaşırttı. Benim de üye olduğum dernek meğer taşınmış, yeni yerinde hizmet veriyormuş:
-Ya doğrusu da budur.
Belli etmemeye çalıştım, derneğe üye olduğumu. Nihayetinde bir düş kırıklığı ya da beklenmeyen bir olumsuzluk!..
Merdivenleri çıkmaya başladık, bir bir. 
Biz bu derneği uzun zaman önce kurmuştuk, birkaç arkadaşımla beraber. Zaman içinde başkanlık yarışı ile ortaya çıkan çekişmelerden uzak durarak, sadece üyelikle yetinmiştim. Kurucusu olduğum derneğin kapısından beraber içeri girdik, dostumuzla. Çünkü "Dostumuz" diyorum, "Aynı derneğe üye olduğumuz için"
-Hoş geldiniz!..
Genç bir üye karşıladı, bizi kapıda. Muhtemelen üniversite öğrencisi. Giyimi, kuşamı oldukça yerinde görünüyor.
Karşımızda uzun zaman görüşemediğimiz eski dostlar var:
-Merhaba Celâl Bey, hoş geldiniz.
-Merhaba Emin Bey.
-Merhaba Celâl Bey, kendinizi özlettirdiniz.
Beni davet eden arkadaşım şaşırmıştı, açıkçası:
-Celâl Bey'i tanıyorsunuz.. Ben de iftara davetettim, kendisini.
Konuşma, sohbete dönüştü. Eski dosyaları aralamak istemedim,- açıkçası. Bir öğretmenin duyarlılığıyla hareket ettim:
-Şimdi nasılsınız?
-İşler iyi gidiyor, Celâl Bey. Geçen hafta taşındık, yeni yerimize. Size de ulaşamadık, elbette.
Dostum, mahcup kaldı, benim haberdar edilmediğim için:
-Deseydiniz, Celâl Bey'e... Her sabah işe beraber gidiyoruz, merhabadan öte bir konuşmamız yok.
Kemal Bey, derneğin icrâsından sorumlu biri olarak derneğin yönetim kurulunu bir bir anlatmaya başladı. Sonrasında iftara gitmek için beraber kalktık.
İftar yemeğinin verileceği lokanta uzak sayılmazdı. Geçmişe dair hatıralar tazelendi. Yürüye yürüye lokantaya vardığımızın farkında değildik.
Lokantanın ön bahçesine konulan masalar servise hazır bekletiliyordu. Oturduk, birlikte. Yeni gelenlere merhaba faslı başladı, yeniden. Bunu daha geç gelenler takip etti. Merhabalaşmalar, ardı sıra giderken birbirini duyacak kadar kısık sesle konuşanlar göründü, ister istemez. Adeta devlet erkânının konuşurken dudak okumalarının önüne geçilmesi için ağzını kapatarak konuşanlar oldu.
Ezanın okunmasına az kala buharı üstünde tüten çorba servisi başladı. Soğuk su şişeleri, bardaklara boca edildi.
Beklendi, bir müddet. Ezan sesi beklenince konuşanlar da sustu, doğallıkla.
Biraz sonra okunan ezanla bardaklara, ortada olan hurma tabaklarına uzandı, eller.   
Ramazan'ın sonuna yaklaşan günleri dernekler güzel değerlendirir. Vakıflar, bu işe dört elle sarılır. Siyasî oluşumlar, bu fırsatı kaçırmak istemez.
Yemek servisi başlayıncaya kadar, merhabalaşmalar devam etti. Tanımadığım yüzler yanında tanıdıklar da az değildi. En sevmediğim şeylerden olan baş eğme ile selamlaşma devreye girdi.
Çatal-kaşık seslerinin yerine bıraktı, kendisini ortam. Bolca içilen su ve porselen tabak çınlamaları.
Yemek süresince fazla konuşan olmadı.
Davetli olduğum ortamda yol arkadaşım, etrafa bakınıyor, bana kimlerin davete katıldığını ifade ediyor:
-Şu partinin ilçe başkanı...
-Hımmm!..
-Şu gördüğün adam, Valilik yakınındaki plazanın sahibi, İş Adamı Hayrullah Bey!..
-Ya!..
-Bu yakınımızdaki okul müdürü...
Ben kendimce öylesine kısa cevaplar veriyorum.
-Şu var ya şişmanca olan gazete sahibidir.
-Öyle mi?
-Özellikle masa başında duran kişiye bak!... Bizim derneğin benzeri dernek kurup, fakirlere yardımın esirgemeyen Ahmet Bey!...
Ben masada beni kimsenin görmemesini istiyorum, başım önümde, tabağımdaki pirinç tanelerini bir o yana bir bu yana yer değiştirerek zaman kazanmak istiyorum:
-Bu en son gelen bizim derneğe bağışta bulunan hanımefendinin oğludur.
Ben, yetmemiş olacak ki pirinç tanelerine dansı dünyada ilk kez öğreten kişi olarak rekorlar kitabına girecek ilk kişi olmak üzereyim:
-Allah, hayrını kabul etsin!..
-Baştaki ilimizdeki siyasî partinin il başkanı.
-Bilmiyordum. İsmini duydum da yeni gördüm.
-Şu adam öyle hayırlı işler işliyor ki anlatamam. "Fakirlerin Babası" desek daha yerinde olur.
Tabağımdaki pirinç tanelerini fazla yormama adna meşgalemden vaz geçtim. Birkaç kaşıkla onların kaderini belirledim.
Dernek Başkanımız, ayağa kalktı, kısa bir konuşma yapma adına:
-Değerli Dostlar, iftar Yemeğimize katılmakla bize şeref verdiniz. Aramızda bulunan İl ve İlçe Başkanımız, Derneğimize katkıda bulunan Hanımefendi adına burada olan oğlu Selamİ Bey olmak üzere herkese hoş geldiniz diyorum. Ayrıca bizi kırmayıp gelen..
Ben burada oldukça sıkıldım. Kızarıp bozardım, solup sarardım, sonbaharda kuruyan ağacın yaprağı olaydım da bir rüzgaralıp beni götüreydi, uzaklara:
-Derneğimizin kurucularından..
Hay dilini eşek arısı soksun:
-Sayın...
Ben bileydim, gelir miydim buralara yol arkadaşım:
-Sayın...
Ben artık bitip tükendim:
-Sayın Eşref Bey de buradalar Efendim!...
Oldukça rahatladım, açıkcası. Ben yeni başkanın hakkında hem de iftarda ne denli kötü düşünmüşüm:
-Efendim bildiğiniz üzere derneğimizin...
Sözün burasında başkanın ne diyeceği önemli değil, artık. Ne söylese söylesin:
-Derneğimizin...
Serbestçe konuş başkanım:
-Derneğimizin ilk başkanı Celâl Bey de aramızda.
Keşke başkan bunu söylemeseydin, keşke benim ismimi ağzına almasaydın. Mecburen büzüldüğüm sandalyeden ayağa kalkarak selamladım, hazirûnu.
İftar Konuşması kısa sürdü. Yemek resmen bitmişti. Ayağa kalkıldı, eski dostlar birbiriyle kucaklaşmaya başladı. Sigara tüttürenler yabancı markalara olan güvenlerini tazeledi. Ben de yol arkadaşım ile muhabbete daldık:
-Demek derneğimizin ilk başkanısınız...
Açıklamaya çalıştım, kuruluş  sıkıntılarını anlattım.Yol arkadaşım, şimdiki konumu anlattı. Birkaç zevata tebessüm ettim, giderlerken.
İl Başkanı ve İlçe Başkanı etrafını saranlarla muhabbetin seranomisini yapmakta. Yeni Başkan Derneği anlata anlata bitirememekte, hayır işlerinin ne derecede önemli olduğunu anlatmakta. Yaptıkları çalışmalarla kazandıkları sevabın esasında yardım sunanlara ait olduğunu belirtmekte, gelecek Ramazan'da amaçlarının bin âileye ulaşmak olduğunu belirtmekte.   
Yanıbaşımızdaki Camiye gdiyoruz, yol arkadaşımla. Akşam namazını eda edip geldik. Muhabbet devam ediyor. Çaylar ellerde, konuşan konuşana.
Yatsı ezanı okunuyor, teravih namazını işaret etmekte. Biz yine camiye gidiyoruz... Yatsı namazını kılıp çıkıyoruz, yol arkadaşımızla.
Lokantaya varma birkaç dakika sürüyor... Konuşmalar koyulaşmış. Her devrin adamı olanlar, milletten,memleketten bahsedip duruyor. Biri maneviyattan konuşuyor, biri yatırımlardan. Adeta ülkemin meseleleri burada çözüm için masaya yatırılmış durumda.
Kimseye görünmeden, hal hatır sormadan yol arkadaşımla ayrılıyoruz, ortamdan. Kendisi mahcubiyet içinde. Birşeyler söylemek istiyor, boğazında takılı kalıyor kelimeler:
-Niçin bu dernekten ayrıldığımı anladınız değil mi?
"Evet" diyebiliyor , sadece. Durağa kadar birbirimizle hiç konuşmuyoruz.
Bu yazı toplam 1632 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim