Cinayeti gördüm ve haykırdım: Böyle giderse, bu ülkede İslâm, azınlıkların dini hâline gelecek, diye haykırdım, haykırıyorum, duyan var ama duymuyormuş gibi yapıyorlar... Sömürgeci eğitim sistemi, mankurtlaştırıcı medya rejimi, yabancılaştırıcı kültür hayatı, bu ontolojik felâketin habercileri...
Tarihte yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizi, kabaca, Tanzimat’tan bu yana yaşadığımız bir fetret dönemi aslında: Bir yandan İslâm'la ilişkilerimizin, diğer yandan da Batı'yla ilişkilerimizin sakatlanması. Kopması değil sakatlanması. Simülatifleşme: Batı'yla kurduğumuz ilişkinin de, İslâm'la kurduğumuz ilişkinin de sığ, sahte ve yüzeysel nitelikler kazanması.
Küresel Meydan Okuma ve Yıkım
Batı modernitesi, Rönesans ve Reformasyon süreçleriyle dört büyük devrime, (bilimsel devrim, aydınlanma / düşünce devrimleri, siyasî devrimler ve iktisadî devrimlere) imkân tanıdı, Batılıların modernlik üzerinden bir meydan okuma geliştirmelerine, 1648 Westfalya Anlaşması'ndan itibaren de Avrupa Dünya Düzeni olarak adlandırabileceğimiz bir dünya hâkimiyeti kurmalarına yol açtı.
Avrupalıların geliştirdikleri bu modern (pagan-seküler-kapitalist) meydan okuma, her bakımdan şiddete dayalı bir meydan okuma olarak tarihe geçti: Batılılar hem Batı modernitesiyle Tanrı fikrini yok ederek, insanı tanrılaştırarak felsefî bir şiddet geliştirdiler. Tanrı, insan ve kâinattan oluşan büyük varlık zincirinin ontolojik yapısını bozdular hem de başka kültürlere ve medeniyetlere karşı sömürgecilik ve emperyalizm saldırıları üreterek siyasî, kültürel, iktisadî ve entelektüel şiddet / sömürgecilik biçimleri geliştirdiler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.