• İstanbul 12 °C
  • Ankara 12 °C

Kadın haksızları yahud Nezihe Muhiddin

D. Mehmet DOĞAN

Piyasada kadın hakları savunucularından geçilmiyor! Hele de “islâmcı” tezgâhlarda kaba feminizm bezi dokuyanlar bir başka havada.

Dinin, Kur’an’ın ahkâmı üzerinde teemmül etmeden, karşı cenahtan apardıkları saptırıcı görüşleri inançlaştıranların revaç bulduğu bir devirdeyiz.

Bugünkü siyasetin zemininde makam-mevki, itibar kazanmak onlar için yeterli kıstas olarak kabul ediliyor.

“Siyaset ve kadın” meselesi son zamanların popüler bir kadın parti reisine bakarak üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir konu. “Recüliyet” iddiasının kadına ne kadar yakışmadığını, ne yapsak böyle net bir örnekle anlatamazdık.

“Yer yüzünde yeni bir şey yoktur” sözü binlerce yıllık tecrübenin özü olarak görülmeli.

Türkiye’de “kadın hakları savunuculuğu” denilince ilk akla gelen isim kimdir?

Günümüzün kadın ideolojisinden geçim sağlayanları bunu da mı bilmiyor yoksa?

            Cumhuriyet’in kadın hakları fiyakasını bozan kadın!

Onları fazla yormayalım: Nezihe Muhiddin Hanım.

Onun daha 1923’de henüz Halk Fırkası dahi meydanda yokken, Kadınlar Halk Fırkası (Partisi) kurmaya yürüdüğünü, fakat engellendiğini hatırlamalıyız. Tam da bugünlerde, 100 yıl önce, Cumhuriyetin ilânından 4 ay evvel: 14 haziran 1923’te! Zamanlama da dikkat çekici: Millî Mücadele Meclis’i feshedildikten sonra 2. Meclis için seçim yapılacakken…

Hadi o zaman Cumhuriyet ilan edilmemişti diyelim!

Ya Cumhuriyet’in ilanından sonra, 7 şubat 1924’te kurduğu Türk Kadınlar Birliği’nin başına gelenler? “Kadıncıl Cumhuriyet”imiz neden böyle bir kuruluşa hayat hakkı vermek istemedi?

Onların da rahat durduğu söylenemez. 1926’da kadınların Halk Fırkası’na üyelik talepleri neden reddedildi? 1927’de eşit işe eşit ücret talebi de sonuçsuz kaldı. Kadınlar Birliği’nin haddi aştığına hükmedildi, Nezihe Hanım ve başka bazı üyeler Kadınlar Birliği’nden tasfiye edildi…

Bu tasfiyeye günümüzde hem de bir öğretmen sendikasının uydurduğu kılıfa bakın: “Cinsel bölcülük yapan kadınlar partisi derneğini Atatürk kapatmıştır!”

Burada “Atatürk kadınlara siyasi haklarını verdi” bilindik cümlesi hatırlanacaktır. Kadınlara siyasi haklar verilmesi bu durumda bir önleme ve göz boyama taktiği olarak görülmelidir. Kadınlara siyasî hakların verildiği yıllarda erkeklerin siyasî hakları da cumhurbaşkanının iradesine bağlı idi. Bütün haklar tek elde toplanmıştı. Ebedî/Millî şefin o zamana kadar seçilecekler listesinde -nedense- kadınlar yoktu, 1934’te bir miktar da kadın dahil edildi. Bu da “kadınlara siyasî hakların verilmesi” olarak yüceltildi.

Cumhuriyetimizin yöneticileri, ittihatçı geleneğin varisleri olarak bu kadın hakları savunucusu kuruluşu, liderini tasfiye ederek az zamanda kendi siyasetlerinin âleti haline getiriverdiler. Dernek mühürlendi, Nezihe Hanım yolsuzluk ithamına maruz bırakıldı ve kurucu olduğu Kadınlar Birliği’nden ihraç edildi!

Kadın kadının kurdudur! Bunları da kadınlara yaptırdılar!

Nezihe Muhiddin mücadele zemini yok edilerek bir anlamda öldürülüyor, fakat hayat devam ediyor. Nezihe Muhiddin de Türkiye’deki kadın siyasetine nanik yapıyor!

            Unutturulmuş bir kahramanı hatırlamak

Nezihe Muhiddin unutuldu/unutturuldu. Siz kadın haklarının gelişiminden bahsedilirken onun adının anıldığını hiç duydunuz mu?

Aradan on yıllar geçtikten sonra ilk defa Nezihe Hanım’la ilgili bir kitap yazılmış. Kitabın yazarı bildik ezberleri tekrarlıyor:

“Nezihe Muhiddin, ‘kadınlık mefkûresini’ (idealini), bugünün deyişiyle feminizmi, Cumhuriyetin kuruluş yıllarına taşıyan öncü bir feminist aktivist. Nezihe Hanım, Erken Dönem Osmanlı-Müslüman-Türk hareket-i Nisvanının (kadın hareketinin) ‘kadınlık mefkûresini’ öncellerinin savunduğu üzere İslamî değerlerin değil, aydınlanmacı ilkelerin yönlendirdiği bir düşünsel çerçeve içinde gerçekleştirme çabasındaydı. Nezihe Muhiddin’in yaşamı boyunca benimsediği ve ‘kendi mefkûrem’ diye adlandırdığı ‘kadınlık mefkûresi’ kadınların yaşadığı sorunların anlaşılması, bilinç düzeyine çıkarılması ve çözüm önerileriyle birlikte kadınların toplumsal arzuları; ne olmak, nasıl olmak istedikleri ve kadınların talep ettiği sosyal ve siyasal tüm hakları ifade ediyordu.” 

Ezbere konuşulursa, kadınlık ideali “feminizm” sanılır. Feminizm ideal değil, ideolojidir!

Nezihe Muhiddin’in Türkiye’de kadın siyasetinin yönetici elit eliyle nasıl bir şekle sokulduğunu görerek kendisine bir yer tayin ettiğinin farkında bile değil bu kitabın yazarı.

Kadınlar mı seçilme hakkını kullandı,

yoksa kadınları seçme hakkı mı kullanıldı?

Kadın vekiller 8 Şubat 1935’te tepeden seçildi ya, Türk Kadınlar Birliği 10 Mayıs 1935’te son kongresini yaptı “Türk Kadınlar Birliği ülkülerine kavuşmuştur” denilerek fesih kararı aldı!  

Harç bitti, yapı paydos!

1933’ün, Cumhuriyet’in onuncu yılının gazetelerini karıştırırken Cumhuriyet gazetesinde Nezihe Muhiddin Hanımla bir söyleşi ile karşılaştım. Gazete epeydir kadın erkek eşitliği üzerine söyleşiler yayınlıyordu. Ekseriya zamana ve zemine uygun lâfların edildiği bu söyleşilere göre Nezihe Muhiddin’in söyledikleri onun gerçekçi ifadelerinin yansıması olarak görülebilirdi.

Bu konuşmada Nezihe Hanım onca hareketli hayattan sonra, ayakları yere basan değerlendirmeler yapıyor.

Söyleşinin başlığı: “Kadın erkekten zayıf ve daha az istidatlıdır.”

Nezihe Hanım daha baştan ankete katılan kadın doktorların cevaplarını şaşırtıcı bulduğunu söylüyor.

Sabık Kadınlar Birliği reisesi artık erkek derneklerinde çalışıyormuş. Gazetenin muharirine yeni bir kadın cemiyeti kurmayı düşünmediğini, özel hayatını yaşadığını söylüyor. Dernekler, sivil toplum kuruluşları çoğalmalıdır, meslekî, fikrî, hayrî cemiyetler ne kadar çoğalır ve canlanırsa hayatımız o kadar düzenli olur, diyor.

İşte kritik nokta: Nezihe Hanım, artık kadın erkek eşitliğini büsbütün başka türlü anlamaktadır.

Ankete verilen cevaplarda “münevver hanımlar”, erkekle kadın arasında hiçbir fark olmadığını iddia etmişler. Nezihe Hanım bunu hayret verici buluyor. Kadınla erkek arasında, morfolojik, fizyolojik, psikolojik fark olmaması mümkün değildir çünkü. Yaradılışta erkek ve kadının vazifeleri belirlenmiştir. İnsanlar bu vazifelere uymak zorundadır. Uymazsa, dünya ve hayat iflas eder. Kadın ve erkek arasındaki farklar yüz asır sonra da devam edecektir.

Bunu hayatını kadın haklarını savunmaya adamış, bu uğurda çile çekmiş bir kadın söylüyor.

Nezihe Hanım’a göre, kadın erkekten daha zayıf, daha az yetenekli, korunmaya muhtaç, hassas, tahammülü az bir yaratıktır. Fakat bu durum kadınların medenî haklarına tamamıyla sahip olmasına engel değildir. Kadınlar ihtiyaç gerektiren sahalarda çalışmaya, dernekleşmeye devam etmelidir. Eşitlik davası için dernek kurmaya gerek kalmamıştır. Erkeklerimiz bizi eşit değil daha güçlü olarak kabul etmek nezaketini gösteriyorlar. Bu zerafete teşekkür etmeliyiz…

Gazetedeki metni imlasına dokunmadan aktarıyoruz:

Nezihe Muhittin h. ile bir hasbihal

“Kadın erkekten zayıf ve daha az istidatlıdır.”

Kadınlar birliğinin eski reisi kadın doktorların bir anketimize verdikleri cevaplara şaşıyor.

Kadın birliğinin eski reisi Nezihe Muhittin Hanım artık erkeklerin cemiyetlerinde çalışmaktadır. Nezihe Muhittin Hanım Halkevinde kendisile görüşen bir muharririmizin suallerine cevaben şunları söylemiştir:

“-Yeni bir kadın cemiyeti kurmak tasavvurunda değilim. Artık ben hususî hayatımı yaşıyorum. Maamafih cemiyetlerin çoğalmasına çok taraftarım. Medenî hayat toplantıların mahsulüdür. Meslekî, fikrî, hayrî cemiyetler ne kadar çoğalır ve ne kadar canlanırsa hayatımızın o kadar muntazam ve düzenli olacağına kaniim. Ben kadın-erkek müsavatını büsbütün başka türlü anlıyorum. Kadının hukuk müsavatını iddia için onun erkekle her noktada ayniyetini ispata çalışanlardan değilim. Geçende bir anketiniz vardı; birçok münevver hanımlarımız, erkekle kadın arasında morfolojik, fiziyolojik, psikolojik hemen hiç bir fark: olmadığını söylediler. Cevap verenlerin içinde bazı doktor hanımların mevcudiyeti bilhassa bana hayret verdi. Hemen hepsi, “bu bir terbiye meselesidir» diyerek işin içinden çıktılar. Yaradılışta erkek ve kadının vazifeleri taayyün etmiştir (ortaya çıkmıştır). Vazifelere intibaktan (uyumdan) beşer asla uzaklaşamaz. Uzaklaşırsa dünya ve hayat iflas eder. Bu sebeple kadın erkek arasındaki farklar bundan yüz asır sonra da devam edecektir. Hiç şüphe yok ki kadın erkekten daha zayıf, daha az müstait, muhtacı himaye (korumaya muhtaç), hassas, tahammülü az bir mahluktur. Bunu böyle kabul etmeliyiz. Fakat bütün bunlar kadının medenî haklara tamamile sahip olmasına mâni değildir. Mademki kendisinden istenilen vazifeleri yapıyor... Eğer noksanları varsa bu kendi kabahati değil, hayatın kendisine tahmil ettiği vazifelere intibaktan doğan bir neticedir.

Sadetten epeyce uzaklaştık. Fakat kadın cemiyetlerinin taaddüdüne (çoğalmasına) niçin taraftar olduğumu da anlatmalıyım. Artık kadınla erkek bir arada çalışabiliyor diye yeni cemiyet}er kurmaktan müstağni olamayız (uzak duramayız). Kadının birçok hususiyetleri yeni cemiyetler (kuruluşlar) meydana getirmekte âmil olabilir. Bakınız Avrupa ve yeni dünya meydanda. Her tarafta binlerce kadın cemiyeti var. Yanıbaşımzdaki Macaristanda yüz elli kadın cemiyeti varmış. Her halde bu cemiyetler boy göstermek için değil, birer ihtiyaç saikile (sevkiyle) doğmuş bulunuyorlar. Hayır ve fikir cemiyetlerine çok ihtiyacımız var. Mesela Himayeietfal (Çocukları koruma) gibi cemiyetler kadın işidir. Erkeklerimizi yormamalıyız. Yalnız artık müsavat (eşitlik) iddiası için bir cemiyet kurmağa lüzum kalmadı. Bizi, erkeklerimiz müsavi değil daha kudretli ve kuvvetli olarak kabul etmek nezaketini gösteriyorlar. Bu galantöriye (zerafete) teşekkür etmekten başka yapacağımız bir iş kalmadı mı?

Nezihe Hanım, Cumhuriyet’in kadın hakları iddiasını hayatıyla yerle bir etti. Kadın hakları savunucusu olarak lince uğradı, mağdur edildi. Bu yüzden de unutuldu, unutturuldu. Öyle bir unutma ki, edebiyatçı kişiliği de yok sayıldı. Romanları, hikâye kitapları kütüphanelerin tozlu raflarına terk edildi.

Onun hayatı “siyaset ve kadın” konusunda açıklayıcı bir örnek olarak okunmalı. 

            Kadınlar siyasetin malzemesi!

Bugünün siyasetinde kadınlar: Cumhuriyetin 100. yılındayız. Türkiye’de kadın hâlâ 1930’lardaki gibi siyaset malzemesi olarak kullanılıyor. Siyasette görünür hale gelen kadınlar, parti liderlerinin “listemizde kadın vekiller de bulunsun” hesabının bir parçası. Diyeceksiniz ki, “parti başkanı kadın var!” Daha önce de vardı, hatta başbakan olanı bile var. O dahi parti başkanının liste çeşitlendirmesinin mahsulü idi. Şimdiki parti başkanının da siyasî hayata girişinin böyle olduğunu bilen bilir!

Kadınlar siyasetin renk unsuru olarak kullanılıyor. Bu iki taraflı propaganda amaçlı yapılıyor. İçeride kadın seçmenlere selâm, dışarıda kadınlar üzerinden imaj oluşturma.

En çok kadın vekil hangi partide? HDP’de neredeyse vekillerin yarısı kadın. Terörle anılan partinin imajı böyle yumuşatılıyor. 

Kadın vekillerin hangi partide olursa olsun ideolojik yönelişlerinde ciddi yakınlık görülebiliyor. Bu kadınların Nezihe Muhiddin gibi hakikati teslim etme konusunda bir kararlılığına bugünle kadar rastlanmamıştır. Bilhassa muhafazakâr partinin kadın vekillerinde bu tersine ideolojik yöneliş sırıtıyor.

Onlara tavsiyemiz, Nezihe Muhiddin’in mücadeleli hayatından ders alırken, eserlerine yansımış, asla feminizmle bağdaştırılmayacak değerlerimizle barışık muhtevayı da gözden kaçırmamaları. İşte onun Ateş Böcekleri romanından birkaç satır:

“Hafız Süleyman Efendi o beliğ, akıcı ve fasih mısralarına devam ettikçe Mevlid’in ilahî fesahatini anlamayanlar bile ırsî bir tesirin altında samedâniyetin meçhul âleminde yükselmiştiler. Büyük Muhammed’in doğumunu tasvir eden nefis mısralar, her ana kalbinde erişilmiş bir kudsiyetin aşinalığıyla gözlere asılan bir damla berrak yaşın içinde parlıyordu. Her ana alnı, hayrülhalef Peygamber anasının büyük ve ulvî kâ’bına (topuğuna, ayağına) yüz sürmek ister gibi eğilmişti.”

 

Bu yazı toplam 933 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim