Yakın zamanda patentini bize ait varsaydığımız, kimisine göre yanıldığımız Şehir Araştırmaları Merkezi için bizi uyaran dostlar oldu:
-Üniversitelerin bu alanda “Kent Araştırmaları Merkezi” bulunmaktadır. Kimileri de “Şehir Araştırmaları Merkezi” ismini taşıyor.
Doğrudur, böylesi merkezler vardır ve ben, daha önce bu tarz belediyelerin içinde bir birim ya da üniversitelerin içinde bir oluşum olarak kurulan merkezleri bilmekteyim. Bizim ortaya çıkmasını arzuladığımız, olmasını istediğimiz merkezin mevcut olanlarla bir bağı-bağlantısı söz konusu değil. Biz, bu merkez söylemini gündeme alırken üniversitelerde böyle merkezler yoktu, belediyelerin kent konseyleri, araştırmaları daha önce bulunuyordu.
Bizim kendi yaşantımızın çeyrek asrı kapsadığından emin olduğumuz “Diyarbakır Tarih Kültür Folklor Araştırmaları Merkezi” adı altında düşündüğümüz oluşumun temelini, “Ulu Beden Bilgi Erişim Hizmetleri” ismiyle 2000’de şekillendi.
Diyarbakır’ın halka açık ilk özel kütüphanesinin etrafında şekillenen 10.000’i aşkın kitap, bu sayının birkaç katı kadar dokumantasyon (dergi, ansiklopedi, plâk, CD, kaset, fotoğraf, …) ilk kez, bu kütüphanede sekiz adet internete bağlı bilgisayarla uygulamaya konuldu.
Bu kütüphane, iş yaptı mı? Kütüphane sesini duyurabildi mi? Üç yıla yaklaşan süre içinde birkaç şairin ve yazarın ziyaretiyle şereflendi, sadece. Hiçbir yetkili, kütüphaneyi görme merakı içinde olmadı.
“Niçin kapandı?” diyenlere bir cevap veremedik. Kütüphanenin özel olması, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dikkatini çekmiş olmalı ki bize anket gönderildi. Biz, aynı zamanda bu iş yerinin vergisini de ödüyorduk(!).
Yeni ilçe olan bulunduğumuz yerleşim alanında halen bir kütüphane açılmadı, Belediyenin Kültür ve Sanat Merkezi dışında. Onun da yılı 2012.
On iki sene önce düşündüğümüz bu oluşumun ismini Diyarbakır Tarih Kültür Folklor Araştırmaları Merkezi’nden sonra Diyarbakır Şehir Araştırmaları Merkezi’ne dönüştürdük, Şehir Araştırmaları Merkezi konulu birçok yazımız yayınlandı, yayınlanmaya devam etmektedir. www.tyb.org.tr ’de yazmaya başladığımız 2010’dan bugüne kaleme alınan yazıları üçte biri bu konudadır.
Ali Emirî Efendi’yi idealimizde sembol isim yaptık, kendisinin izinde bir kütüphaneden Şehir Araştırmaları Merkezi’ne olan yolculuğumuzda sadece yaşadığımız şehre dair ne varsa bir araya getirdik, getirmeye çalışıyoruz. Bir yazarlar birliğini de bu amaçla açtık, birlik bu alanda imkânları ölçüsünde varlığını sürdürüyor, ne zaman zemin ve şartlar uygun düşerse bu merkezle bütünleşecektir.
Bizim Şehir Araştırmaları Merkezi, bu doğrultuda bir tek kişinin çabasıyla yakın zaman içinde başkalarına da emsal teşkil eden bir yapıya bürünürse, bürünmüşse elbette duyacağımız memnuniyettir.
Her ilde bir şehir kitaplığı hakkında öne sürdüğümüz düşünceleri sahiplenenler olmadı, değil. Fakat yaşadığımız şehirde halen böyle bir kitaplığı da kuramadığımızı ifade edelim.
Şehir Araştırmaları Merkezi, sıradan bir kurum olmaz, olmamalıdır. Bizim amacımız yerel araştırmacıların ortaya koyduğu çekirdeğe, profile akademisyenlerden gelecek katkı ile şekillenmesini arzuladığımız tümüyle sivil bir kurumsallaşmayı sağlamaktır. Elbette şehri eksen alan böyle bir araştırma merkezine destek çıkma, can suyu verme o şehrin tarihe, kültüre, sanata meraklı isimlerinin görevidir. Bu destek olduktan sonra üniversite, valilik, belediyeler ellerinden geleni yapmalıdır, bunun bir sorumluluk olduğuna vakıf olmalıdır.
Daha doğrusu kâr getirmeyen, sadece kişilerin çabaları ile oluşturulması gündemde olan bu tarz oluşumların varlığının getireceği faydalardan habersiz olanların beklentisi vardır: Bakalım ve görelim.
Bir Şehir Araştırmaları Merkezi kurulduğunda bu işe gönüllü olanların yapabileceği kitap, dergi, belge, fotoğraf ile katkı sunmaktır. Bu işle ilgilenenler iddialı ise bu merkezin yönetiminde bulunmak ister.
Kişi ya da kişiler, iki-üç katlı yapılarda şekillenmesini arzulayıp, her şeyi ile hazır bir Şehir Araştırmaları Merkezi düşünüyorlarsa yanılgı içinde olur.
Eğer destek ve yardım bulunmaz ise bizim şehir merkezinde yapabileceğimiz bir daire ortamında merkeze şekil vermek olacaktır. Bu merkez de imkânlarıyla devamlılığını sürdürür.
Günümüzün birçok resmî ve özel kuruluşunun sponsor olduğu, masraflarını üstlendiği etkinliklerde sadece bir hafta içinde gözden çıkartılan çok sıfırlı bütçeler yanında, bir Şehir Araştırmaları Merkezi’nin kuruluşu öyle çok maddî, desteklere ihtiyaç duymamaktadır.
Biz, bu düşünceyi ortaya atan ve bunun gerekli olduğunu öne süren taraf olarak, şehir kültürüne, tarihine, edebiyatına, folkloruna, geçmişine sahip çıkmakta pek mahîr görünen, şehri adına geceler, şenlikler, festivaller düzenleyen, adı şehir gönüllüsüne, sevdalısına çıkanların kulaklarını çınlatmak gerekir mi?
Bol sıfırlı çeklerle etkinliklere destek çıkanların temsilinde söz sahibi oldukları şehirlerinde bir Şehir Araştırmaları Merkezi, istenilen düzeyde kurulmuyorsa, desteklenmiyorsa bu vebal, o şehir sayesinde yetki sahibi olanların omzundadır.
Şehir Araştırmaları Merkezi’nin ne olduğu hususunda kuşku duyanlar varsa, öncelikle şehir hakkında ne bildiklerini kendi kendilerini sorgulamalıdır.
Bir şehirde artık Şehir Araştırmaları Merkezi bulunmuyorsa, bu işe talipli olanların omuzları üstünde yükselecek merkez, kimsenin hesap soramayacağı, neden kendisinden bahsedilmediğine dair söz söyleme hakkına sahip olmadığı bir kuruluştur.
Hayvanların durumu içler acısı dernekler kurarız.
Çevre kirliliği artıkça dernekler çoğalır.
Yaşlılar sahipsizlikten sokağa düşer, derneklere koşulur.
Çocuklar istismar edilir, dernek sorumluları göreve çağrılır.
Kadınlar haksızlıklara uğrar, derneklerin sesi yükselmeyinceye kadar işler tıkırındadır.
Şehirlerin sembolü anıtlar, eserler ortadan kalkar, bizimkiler ancak uyanır. SİT Alanı der, işi kitabına uydurtur, kaça k kazılarla elde edilenlerin çoğu ülke dışına taşınır, elde edilen birkaç parça tarihî eserle avunulur.
Şehirlerin tarihi bilinmez, yüz yıllık yapı korunur, beş yüz senelik yapı yıktırılır. Kimsenin ruhu duymaz.
Şehirlerin kendisine has özellikleri yitikler kervanına yolcu iken derin uykudan uyanılır. Elde avuçta kalan kırıntılarla idare edilir.
Şehirlerin kendisine ait etnoğrafik, arkeolojik değerleri bilinmez. Bilinenler korunmaya alınır, sonradan sahiplenmez. Mevcut tarihî eserlerin bulunduğu alanlarda kazılar, ödeneksizlik sebebiyle yapılmaz. Kaçak kazıların yapılmasını adeta teşvik mahiyetinde(!) beklenilir, kaçak kazılar şikâyete konu edilince resmî işlemler başlar. Bu esnada ne olmuşsa olmuştur, atı alan Üsküdar'ı geçmişti.rŞehirlerin tanınması için ömrünü şehre hizmete adayanın ismi hatırlanmaz, yirmilik yaşta şarkıcının türkücünün ismi sokaklara, caddelere verilir, el üstünde tutulan bu tıfıllara “ sanatçı “denilir.
Bu şehir hakkında yazılan eserlere, kitaplara bakılınca devrilen çamın haddi hesabı olmaz, yerel ve resmî yetkililer bundan haberdar edildiğinde hiçbir şey olmamış gibi davranılır.
Bu şehri tanıyan ve tanıtan eser kaleme almış insan sayısı yüzleri geçerken, ciddî manada bulunduğu caddenin ya da sokağın adını nereden aldığından habersizdirler.
Şehrindeki bir yapının tarihçesini bilmeyenler, şehri tanıtan eserler kaleme alır ve ünlü olurlar.
Şehrindeki medresede ne okutulduğunu bilmeyenler, bu medreseyi zamanında bitirenlerin doktor olarak görev yaptıklarına inanmazlar.
Şehrindeki kiliseleri bilmeyenler, ellerinde İncillerle dolaşır, entellektuellik taslar, makale yazar.
Şehrindeki camii avlusunda bulunup kalkacak cenaze için “el-Fatiha!” denince sadece dudaklarını kıpırdatan ve sol elini suratına sürenlere tanıklık etmişiz.
Şehir denildiğinde çevresinden duydukları ile hareket edenler, şehri korumanın bir insanlık görevi olduğunu bilmez, “Camilerimiz önemli “derken, camiî avlusuna hem tükürür hem sümkürür hem sigarasını içer, izmaritini yere atar.
Şehir denildiğinde atalarının yolundan şaşmadığını belirtenler, cemaatsiz kalan ve zamanla birçoğu ortadan kalkan kiliselerin inşâsı için kolları sıvar. İlk iş, taşlar siyah olduğu için Diyarbakır’da kendisi için yakın olan camii için “Kilise” der. Bunu birkaç yerde söyledi mi 1700’lerde yapılan camiî, kimlik değiştirir: Kiliseler camiî yapılmış!..
Neden Şehir Araştırmaları Merkezi üzerinde ısrar ediyor ve bir insanlık sınavına kendimizden bildiklerimizi sürekli davet ediyoruz? Bu ısrarın sebepleri halen anlaşılmadıysa bize düşen, bıkmadan ve usanmadan yazmaya devam etmektir.
Bizi üzen şimdiden elli sayfalık Şehir Araştırmaları Merkezi konusunda hazırladığımız metnin istenmesidir. Eğer projelerle işimiz olsaydı, biz bunu zaten yapardık. İsteriz ki ortaya çıkan merkezler, halkın, milletin öz malı olsun. Birileri bizim 150.000-200.000 TL Meblağı bulamayacağımızı sanmasın. Zaten elimizdeki kitaplar, belgeler, fotoğraflar, dergiler, gazeteler bu meblağın on katını aşan bir değere sahip.
Bakın halen anlaşılmıyoruz ve birileri bizi anlamaktan uzak düşüyor. Biz, anlaşılıncaya kadar yazmaya çalışacağız ve bu arada kırılan kalpler olursa, hoş görülme isteğimizi dile getireceğiz. Tüm istediğimiz şehirlerin geçmişleriyle beraber yaşatılmasıdır, bilinmesidir, medeniyetin anlaşılırlığıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.