Alanında uzmanın katıldığı sempozyumda Cansever'in düşünce dünyası, modern Türk mimarisindeki yeri ve yeni şehirler üzerine yaptığı özgün çalışmaların günümüze uyarlanması tartışıldı.
İslam kültürünü başarıyla yorumlayan ve dünyada üç kez Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne layık görülen tek mimar olan Turgut Cansever, 7 Mart'ta düzenlenen bir sempozyumla anıldı. İstanbul Deniz Müzesi’nde gerçekleştirilen 'Bilge Mimar Turgut Cansever' sempozyumu, Marmara Belediyeler Birliği Şehir Politikaları Merkezi tarafından düzenlendi.
Üç oturumda gerçekleşen sempozyumda, Cansever'in düşünce dünyası, modern türk mimarisindeki yeri ve yeni şehirler üzerine yaptığı özgün çalışmalar, uzman akademisyen, tarihçi ve yazarlar tarafından ele alındı.
Sempozyumun konuşmacılarından araştırmacı yazar Beşir Ayvazoğlu, Cansever'in şehir planlamasında öncelikli değerlerine dikkat çekti. Ayvazoğlu, Cansever’i şu ifadelerle anlattı: “Gösterişin, komşularla yarışın, onlara baskın çıkmanın değil, çevreyle uyum içinde olmayı gözeten bir anlayış sahibi, yapılar arası komşuluk ilişkilerini öncelikle düşünen bir insandı.”
Cansever'in derdi ellerimizle yıktığımız şeyi tekrar gündeme getirmek
Usta mimarın bir düşünür olarak portresinin masaya yatırıldığı sempozyumda, Turgut Cansever'in geleneksel ve yerel değerlere verdiği öneme vurgu yapıldı. Yard. Doç. Dr. Murat Şentürk, Turgut Cansever'in en önemli farklarından birisinin kentle değer arasında çok yakın bir ilişki kurması olduğunu söylerken, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Kentleri, kendi değerlerimiz üzerinde inşa etmek gerektiğini söylemek mümkün. Her şehir için aynı çözümleri üretmek gerek.”
Şehirlilik kavramına getirdiği bakış açısıyla yeni ufuklar açan usta mimar Turgut Cansever'in yitirilen mimari düzen için çektiği dikkat hatırlatıldı. Yard. Doç. Dr. Halil İbrahim Düzenli ise konuşmasında Turgut Cansever ve mimarlıkla ile ilgili şu konulara dikkat çekti: “Artık meseleleri doğru bir zeminde konuşmalıyız. Evet, Endülüs'ten alacaklarımız, geleneksel Osmanlı mahallesinden çok fazla alacaklarımız var. Cansever'in de aldığı çok fazla şey var. Garden-city dediğimiz şeyin eleştirilecek tarafları çok fazla. Mesafeler, evler arası boşluklar itibarıyla. Ama çok daha makul boşluklarla oluşan her evin kendi bahçesine çıktığı bir ev modelimiz vardı. 1900'lerde Garden-city’ler yeni inşa edilirken biz 1900'lerdeki Tire'yi, Safranbolu'yu, Bursa'yı, İstanbul'u kendi ellerimizle yıktık. Dolayısıyla Cansever'in derdi ellerimizle yıktığımız şeyi tekrar gündeme getirmek.”
Şehirlerin Doğu ya da İslam özellikleri kayboluyor
“Turgut Cansever’in Düşünce Dünyası” başlıklı oturumun başkanlığını üstelenen Prof. Dr. Korkut Tuna, Turgut Cansever'in fikirleri üzerinde yeniden çalışmak ve bu fikirleri geliştirmek gerektiğinin altını çizdi. Tuna sözlerine şöyle devam etti: “Belli bir zihniyet dünya görüşü ve inanç çerçevesinde yapıların toplantılarda anlatıldığı gibi İslami veya örneklerini dünyanın değişik yerlerinden topladığı veya eleştirdiği yapılar çerçevesinde olabilir ama bu insana biraz daha aile, ev içinde daha rahat yaşama imkânı sunan, onu ezmeyen, sokaklarında kaybolmayacağımız üniteler halinde şehirler oluşturacaktır. Tabi bu fikirler üzerinde yeniden çalışmak lazım ve onu geliştirmek lazım.”
Cansever'in bugünün mimarlık anlayışının dışında bir üslubu olduğunu ve bu üslubun şekilden ziyade bir yaşam alanının konforuna odaklandığını söyleyen Prof. Dr. Tuna, Turgut Cansever'in yapılarıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Geleneklere bağlı, İslami değerlere bağlı, insana atfedilen özelliklerin gelişebileceği, barınabileceği, muhafaza edilebileceği bir konut düşünüyordu. Bu konut yüksek konut değildi. Bu konut, bugünkü anlayışa göre biçimlenmemişti. Ama tabii ki bu fikirleri bir nevi fren tutmayan şehirleşmenin dışında kaldı. Ama her zaman geçerliliği olabilir.
Bir yerden sonra, toplumun kafasına dank edince o fikirlerle yeni bir düşünce yapısına ulaşmak mümkün olacaktır. Yani bu gidişin böyle devam etmesi mümkün değil. Bu belli bir değer yaratıyor, buna rant da denebilir. Bu yaratılan değer, rant, şehirlerin çoğalmasını sağlıyor ama şehirler ortadan kalkıyor. Şehirlerin Doğu ya da İslam özellikleri kayboluyor. Dolayısıyla nasıl bir kimlik taşıdığını bilemediğimiz bir şehirde yaşıyor hale geliyoruz.”
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/?aType=haber&ArticleID=19794































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.