Arada bir “Kısaca” başlığı altında kendimizce şiire malzeme teşkil etmek için karalamalar yapar dururuz. Bazen yakaladığımız kimi güzel mısraları geçmek olmaz, düşüncemiz ağır basıyor. Bu kısa söyleyişleri sizinle paylaşmak istedim, kısmen.. Beğeninize bu kısacaları sunarken kimi açıklamaları da vermek istedim:
Değirmene düşen buğday olmak istedim çakıl taşları kabul etmedi
Geldiğim toprağın sesiyim nefesiyim bunu hiçbir an inkâr etmedim
Toprağa düşmek arzusu ağır bastı o yüzden yeşerdim yeryüzünde
Neler dönmektedir devranda insan insanın kurdu bunu bilmedim.
Bir dostumuza bu dörtlüğü okurken mecazları açıklamamı istedi: buğday, çakıl taşı, toprak, yaratılış, yeşerme, yeryüzü, insan, kurt,..
Habil-Kabil meselesini ele alan arkadaşıma yöneldim, açıkçası:
-Ben, bu dörtlüğü yazarken bunu düşünmemiştim.
Dostumuz, daha da açıklamalarda bulundu:
-Yaratılışa değinme var. Cennetten kovulma, topraktan gelme ve Şeytanın başkaldırısı..
Emin olun, bunu kaleme alırken, düşüncemde bu belirtilenler yoktu.
İnsanın insanın kurdu olması sözünün bir İngiliz atasözü olduğunu da bilmiyordum. Belki okuduğum bir makaleden aklımda kalandı, belki başkasının şiirinden hafızada yerini bulmuş ifade.
***
Kısa derim yaşanmaz oldu dünya ahvali perişandır insanlığın
Nerede huzura katkın nerede çaban bu mudur senin gayretin
Söyle gönlüm şair ayinesidir devranın kalemin bırak kırılsın
Doğruya doğru demeyen hak kervanından şimdiden ayrılsın
Adeta, bir şairimizin güzel bir kopyası gibi duran dörtlüğü ele alan arkadaşımız, dostumuz dörtlüğü açıklamaya başlayınca,”Neler düşünerek yazmışsınız!..” şeklinde bize söz doğdu:
-Ağabey, bu dörtlüğü yazarken, bahsettiğiniz hususları düşünmemiştim.
Muhattabım, benim samimiyetime güvenerek sordu:
-Bu kadar mütevazı davranmaya gerek yok. İşte dörtlüğün işte yorumu ve benim anladığım.
***
Yâri görseydik, demez miydik ulaşsaydık söylemez miydik?
Hayaliyle yaşarız Yârin gel deseydi beraber gitmez miydik?
Hayatın açmazlarını sorgulamak, şair için olması gerekendir, açıkçası. Biz, yazdıklarımızı okuduğumuz kitapların özeti olarak sunmaya çalışıyoruz. Bu ifadeler, hangi kitaptan süzülerek, damıtılmıştır? Bunu bilmiyoruz, açıkçası. Bu son beyit için ifade edileni de yansıtmıyoruz, makalemize.
***
Dememiz o ki “Şiir” ve “Şair” arasında sosyal hayata ilişkin kimi hususlar yer almalıdır. Şiir yazan gençlere misal olması için kısalardan üçüne yer verdik. Bu üç kısadan çıkan hisseye dair söyleyeceğimiz, yazanın ve yazacak olanın hikmetten ve erdemden uzak durmamasıdır. İnsanlığa ve erdeme yaslanmayan hiçbir şiirin ve yazının bir değeri olamaz, olmamalıdır.
Kişinin çok okuması ve tefekkür halinde bulunması gerekir. Son dönemde okuduklarımız beşerî ölçülerin dışına çıkmamaktadır. Manevî iklimin havasını teneffüs etmediğimiz ifadeler olmadıkça, yazılanın yaşaması oldukça zordur. Başkasının metafizik diye yorumladığı, şarkiyatçı ifadesi, şiir geleneğimizde yerini bulmuştur. Son yüz senede, asırda görünen o ki şiiri medeniyetten alıp götüren ve beşerî arzulara ve heveslere esir kılanlar, metafizik (?) olmadan bir şeyler yazamıyor, yazılanlar yavan kalmaktadır, kalmaya devam edecektir.
Madem kısalardan söz ettik, yazıya bir kısa ile son verelim:
Hayat dediğin yaşanmalı şimdiki tükenmek üzeredir
Durgun hayatı istemem durgun su kokar denilmiş
Yaşam dediğimiz pınarın suyunu kim kirletmiş ise
Bedduamız daima onun üzerinedir büyükler demiş
21.10.2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.