• İstanbul 13 °C
  • Ankara 12 °C

Kutlu Doğum Haftası ve Tevhid/Vahdet

Namık AÇIKGÖZ

İslamiyeti en berrak, en net ve en kavrayıcı bir şeklide ifade eden 2 kelime vardır: Tevhid ve merhamet. Bu çok önemli sembol kavramdan ilkini kelime-i tevhid, ikincisini de besmele ifade eder. Her iki kavram da hem başlangıçtır hem de süreç odaklıdır. Yani Müslüman olmak için kelime-i tevhide inanmak ve onu dili ile söylemek gerekir. Müslüman olduktan sonra da her işe Allah’ın adı ile başlamak şarttır. Bu, aynı zamanda bir süreçtir ve bütün Müslümanların dileklerinden birisi de son nefeste kelime-i tevhide inanarak ve onu zikrederek ruhunu teslim etmektir.

Dikkat edilirse, bu iki sembol kavramın şekillendirdiği bireyler ve toplumların, felsefî, toplumsal ve bireysel olarak sorun yaşamamaları gerekir.  Hayatın temelinde bir ayrılık-gayrılık yoksa, bütün yaratılmışlara aynı nazarla bakma bilinci içselleştirilmişse, bireysel ve toplumsal barış sağlanmış demektir. Bütün yaratılmışları, bir bütünün parçası olarak gören zihniyette, bir parça ile diğer parça, birbirini nakz etmez, bütünler. 

İster bireysel planda olsun isterse toplumsal planda, tehvidî zihniyetin derûnî bir şekilde  egemen olduğu toplumlarda ve tabii ki bu toplumların meydana getirdiği milletler topluluğu olan dünyada, insanlık hiçbir sorun yaşamaz. 

Din temelli bir sistem gibi görünen tevhidî zihniyet, aslında herhangi bir dine bağlı olmadan gelişen insanî bir olgudur. Bunu basit bir felsefî sistem ve ifade olarak görmeyin lütfen; bu insanlık inancı ve ideallerinin kristalize edildiği semavî dinler tarafından ifade edilmişse de, İslamiyet tevhidî zihniyeti, bir kafa konforu olmaktan çıkarıp hayat pratiği şekline dönüştürmüştür. Daha doğrusu, İslamiyet, bu insanî birikimi kompakt bir şekilde insanlığa aktarma siteminin adıdır. Müslümanlar, böyle bir “Kompakt ve hazır bilgi hazinesi”ne sahip oldukları için “Müslümanım elhamdülillah” derler. Yani, hamd ettikleri şey, insanlık idealine ulaştıran bilgiyi hazır bulduklarına şükrederler.

Tevhid/vahdet inancının beşerî tezahürü esnasında kullanılan “Merhamet” pratiği de elbette, besleyici ve diri tutucu bir arka plan bilgisini gerektirir. Bu arka plan da Allah’ın “Rahman” ve “Rahim” olmasına olan inancın bilinciyle ve bu bilincin şahsiyet hâline dönüşmesiyle oluşmuştur. Yani Allah rahman ve rahimse, kul da merhametli olacaktır. 

Elbette tevhid ve merhamet kavramlarının toplumsal bir tezahürü olacaktır. Bu tezahür de adalettir. (Dikkat edilirse, İslamiyet, herhangi bir devlet şeklini idealize etmez. Çünkü İslamiyet için ideal olan devletin şekli değil, adaletle hükmedilip edilmediğidir.) Bir toplum şekillenirken tevhid ve merhamet pusulasının yönlendirmesi söz konusuysa, o toplumda adalet hüküm sürer; tevhidin ve adaletin hüküm sürmediği toplumların varlığı geçicidir. Osmanlı, bu yüzden “İ’lâ-yı kelimetu’llah” (Allah adını yükseltme) ideolojisiyle hareket ediyor ve Allah’ın adı yükseldiği sürece, tevhid/vahdet, merhamet ve adaletin hüküm süreceğine inanıyordu.

Osmanlının yakaladığı o tevhid ve merhamet çizgisini bir daha tesis edemediğimiz için, şimdi, kelime-i tevhid ve besmele’de birleştiklerini iddia edenler arasında bile tefrika var…

Yeniden tevhid ve merhamet inancını tesis etmezsek, adaletin de yüzünü göremeyiz, huzurun da…  

İnşallah bu Kutlu Doğum Haftası’nda insanlığın efendisinin yüzü suyu hürmetine, Allah insanlığa tevhid ve merhamet inancını içselleştirip hayata geçirme fırsatı verir.

Bu yazı toplam 541 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim