• İstanbul 12 °C
  • Ankara 12 °C

“Lozan’ın gizli maddeleri” laga lugası!

D. Mehmet DOĞAN

Son günlerde Lozan’ın “gizli maddeleri” üzerinden bir saldırıdır gidiyor. Aslı astarı olmayan yakıştırmalar yapılıyor. Sefil bir gölge boksu! Kendin vur kendin inle! Kendin konuş, kendin dinle!

Lozan’ın gizli maddeleri var mıdır?

Olmaz deme, olmaz olmaz!

Mesela Lozan’ın bizden gizlenen bir “resmî” adı vardır: Yakın Şark İşleri Konferansı! İngilizler “Conference of Near Eastern Affairs” der, bizim Kaynaklar “Lozan Konferansı” diye çevirir. Neden acaba?

Biz konferansın doğru adlandırmasını dahi bilemezken, gizli maddelerini mi bileceğiz? Ne haddimize! Onu bilenler biliyor!

Bu “gizli maddeler” iddiası nereden kaynaklanıyor? Çünkü Cumhuriyet’ten sonra olup bitenler, Lozan’ın gerçek mahiyeti hakkında tereddütler uyandırıyor.

Başta liderimiz olmak üzere, Millî Mücadele boyunca fevkalade dindar, hilafetçi filanken âniden bunların zıddına dönüşüveriyor. Bu nasıl bir tebeddülat böyle: Dün beyaz dediğine bugün siyah diyorsun?

Mehmet Âkif İslâm şairi olarak Millî Mücadele boyunca baş tacı edilmişken, mürteci ilan ediliyor, “git kumda oyna” deniliyor, peşine polis hafiyesi takılıyor. Meclis’in alay-ı vâlâ ile kabul ettiği İstiklâl Marşı medeniyet düşmanı sayılarak 1925’te yeni milli marş yarışması açılıyor, Dinî olan ne varsa, kötülenmeye sonra ilga edilmeye gidiliyor. Din öğretimi sıfırlanıyor…

Neden yahu? Niçin yahu? Why huh?

Ne zorumuz var ki, bize Millî Mücadele’yi kazandıran maneviyatımızı çökertmeye yürüyoruz?

Millî Mücadele’yi kazandıran manevî yapı neden tasfiye ediliyor!

Cumhuriyet ilan ediliyor, cumhur neden yok sayılıyor.

Bütün bunlar durup dururken mi oluyor?

Neden Lozan’dan önce böyle şeyler yoktu?

Kâzım Karabekir boşuna mı “Lozan bize istibdat getirdi” diyor?

Gizli maddeler yoksa gizli gündem var!

Eğer gizli maddeler yoksa, Millî Mücadele’yi yürüten ve Cumhuriyet’ten sonra Millî Mücadele’nin öncü kadrosunun büyük bölümünü tasfiye eden ekibin gizli bir gündemi var. Yani millete diyorlar ki, “vatanı, milleti, İstanbulu, halifeyi kurtaracağız!” Millet şehadeti göze alıp, mücadeleye omuz veriyor.

9 ocak 1920 Mustafa Kemal Paşa’nın açıklaması: İstanbul’un yalnız Hilafet merkezi olarak kalması millî ve dinî geleneklerimize aykırıdır!

Paşa neden bu sözü sarfediyor? İngiliz başvekilinin beyanatı üzerine!

Millî Mücadele boyunca söylenenler bu minval üzredir.

Kongreler bu iddialarla toplanmıştır, Meclis bu şiarlarla açılmıştır.

Bu konularla ilgili bazı paylaşımlar yapıyorum. Hemen malûm cenahtan küfürler, hakaretler, saldırılar.

Mustafa Kemal Paşa Padişah’a bağlılığını her fırsatta ilan ediyor. Mesela, Erzurum’da askerlikten istifa ettikten sonra, 8 temmuzda Padişah’a Mabeyn Başkatibi aracılığı ile gönderdiği “Kulları Mustafa Kemal” imzalı telgrafta, askerlikten ayrıldığını, fakat şahsına bağlılığının sürdüğünü ifade ediyor. Padişah bu kararı baskı altında almıştır. “Yüksek saltanat ve hilafet makamıyla, soylu milletlerinin hayatımın son noktasına kadar daima koruyucusu ve sadık bir ferdi gibi kalacağımı tam bir bağlılıkla arz eder, bu hususta teminat veririm” diyor.

18 Ocak 1919’da İngiliz Hariciye Nazırı Lord Gürzon’un İngiliz kabinesine sunduğu çözüm: Müstakil bir Arabistan ve Ermenistan’dan başka müstakil bir Türk Devleti kurulmalı. Bu devlet geçmişte olduğu gibi, Anadolu yarımadasının sınırları içinde kalmalı ve başkenti ya Bursa veya Ankara olmalı.

Erzurum’daki İngiliz temsilcisi yarbay Rawlinson. (İngiliz hariciye nazırı ile yakınlığı vardır, onun adına konuşuyor) Kâzım Paşa’ya diyor ki, monarşinin zamanı geçti, ayrıca padişaha güvenmiyoruz, cumhuriyet ilan edin sizi destekleyelim… Kâzım Paşa bunu reddediyor. (O zaman bize “monarşiden vazgeçin” diyenler, yüz yıl sonra kraliçeleri ölünce muazzam cenaze töreni yapıyorlar, bizim idraksiz kemalistler de onları alkışlıyor.)

Neyse, Kâzım Paşa durumu Ankara’da Kemal Paşa’ya bildiriyor. O da en doğru cevapları vermişiniz diye, İngilizlerin teklif ettiği cumhuriyeti reddediyor!

Lozan’ın gizli maddeleri yoksa İsmet Paşa’dan haber gelince neden Ankara’da bir telaştır başlıyor ve erkân Ankara istasyonunun “direksiyon” binasında alel acele toplanıp “Müslümanlıktan nasıl vaz geçelim” tartışmasına girişiyor? Hatta hazırundan “Hıristiyan bile oluruz” diyenler çıkıyor?

Müslümanlığımızın, bize güç katan değerlerimizin sınırlanması esastı. Bu Lozan “zaferi” dönüşü İsmet Paşa’nın Müslüman kaldıkça müstemlekeci devletlerin, bilhassa İngilizlerin daima aleyhimizde olacağı beyanıyla ortaya dökülmüştür.

Bu kadar “devrim”i niye yapıldı sanıyorsunuz? Emperyalistlere Müslümanlıktan uzaklaştığımızı isbat için!

Bize devrim olarak dayatılan hiçbir şey için savaşmamıştık. Ne şapka için, ne medreseleri ve tekkeleri kapatmak için, ne Latin harflerine geçmek için! Aksine zaferi güçlü bir dinî arkaplanla kazanmıştık. Lozan’ın ev ödevleri arasında dinin geriletilmesi en başta yer alır. Aklı, fikri, düşünme kabiliyeti olan bir Allah’ın kulu hiçbir zaman kendisine güç veren manevî alanı tahrip etmez!

Birkaç ay önce “anayasa Kur’an’daki nususdur” (yani, anayasa Kur’an’daki naslardır) diyen Kemal Paşa, Türk çocuklarına Muhammed’in yavelerini (haşa!) türkçe okutarak dinden soğutmaktan bahsediyor? (Saldırgan idraksizlere: Kâzım Paşa’nın bu konuyla ilgili anılarını Uğur Mumcu yayınlamıştır, okuyun da sesinizi kesin!)

Lozan’ın gizli maddelerinin olup olmamasının bu lâflar karşısında hiçbir hükmü yok! Türkiye’nin Lozan’dan sonra içine sokulduğu karanlık tünel ortada: Bir asırdır çıkmaya çalışıyoruz.

Elbette çıkacağız! Elbette Lozan’ın prangalarını kıracağız; çünkü bunu başaramazsak yerle yeksan olacağız.

Bu arada Lozan’la ilgili bilir bilmez ahkâm kesenlere bir not:

“İngiliz Dışişleri arşivinde konferansın sonuna doğru bulunmayan belge sayısındaki fazlalık dikkat çekiyor.” (Sevtap Demirci: Belgelerle Lozan, sf. 151). Neden acaba? Why?

Ya bir gün bu bulunmayan belgeler bulunuverirse?

 

 

Bu yazı toplam 523 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim