Hocaefendi ile yapılan söyleşilerin ilkini sizlerle paylaşıyoruz.
Muhterem hocam, bu mecmuamızda sizlerle konuşmamız tarihe bir not düşmek gibi de olacak inşallah. Öncelikle Emin Saraç Hocaefendi kimdir, bize kendinizden ailenizden bahsedebilir misiniz?
Bismillahirrahmanirrahim. Efendim, Tokat’ın Erbaa kazası Tanoba kasabasında dünyaya geldim. Dedem Nakşibendî Meşayıhından Üzeyir Efendi. Niksar’da Mahmud Hüdâyi Hazretleri’nin hülefasından Osman Keşfî Efendi’nin ismiyle maruf camiin medresesinin hocasıydı. Bahrullah Efendi’nin de halifesiydi. Babam Hafız Mustafa Efendi. Kendisi tasavvuf ehli, ibadet ehli bir insandı. Bunun bir tezahürüdür ki; anneciğimle beraber teheccüde kıyam eder ve bizi de okutmak için kaldırırlardı. Sabah namazına kadar Kur’an okuyacağız, namazdan sonra derslerimizi tekrar edeceğiz ve sonra uyuyacağız. Allah kendilerinden razı olsun, o zulümat günlerinde okumamız için bizimle böyle alakadar oldular. Zulümat günleri diyorum zira ilkokul mekteplerinde Allah’ın varlığını inkâr edecek sözler söyleniyordu o günlerde, o derece yani. O günlerde babam bizi hafızlığa da başlattı elhamdülillah. Hafızlığımız devam ederken 1940’ta abimle birlikte Niksar Arasta Camii’nde mukabele okumaya başladık. Ayrıca 1941-42-43’te Merzifon’da Kara Mustafa Paşa Camii’nde Ramazanlarda mukabele okuduk. Ben nasıl oldu tam hatırlayamıyorum daha sonra İstanbul’a Ali Haydar Efendi Hazretleri’ne gönderildik. Aynı tekkeye mensubiyetlerinden dolayı babamla tanışıyorlardı. Ali Haydar Efendi Hocamız bizi bir hafta kadar misafir etti. Sonrada Üçbaş Medresesi’ne gittik ve orada okumaya başladık. O zamanlar Arapça eserleri elde tutmak çok zor. Biz dersleri hünkâr mahfilinde gizlice okurduk. Ya önce hoca çıkar, biz sonra çıkardık, ya da biz önce çıkardık, hoca en son çıkardı. O şekilde ders okurduk. Kitaplarımızı da orada bırakırdık. 1946’dan sonra biraz daha rahat okumaya başlamıştık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.