Bugün geçmişe döndüğümde, çocukken babamın kardeşlerimle beni bir sobanın başına toplayıp okuduğu hikâyeleri özlüyorum. O anlar, sıcacık yuvamızın en güzel anılarıydı. Babam, eline bir kitap alır ve onu seslice okurken, konuşmalarına verdiği vurguyla bizleri hikâyenin içine çekerdi. Kardeşlerimle benim en çok sevdiğimiz hikâyeler, her zaman peygamber kıssaları olurdu. Bazen Hz. Âdem’in (a.s) çocukları Habil ile Kabil’i, bazen Hz. Nuh’un (a.s) gemisini ve büyük tufanı, bazen Hz. Yunus’un (a.s) bir balığın karnında yaptığı seyahati, bazen güzeller güzeli Hz. Yusuf’un dipsiz bir kuyudan, Mısır’a hükümdar oluşunu dinlerdik. Ama benim en çok sevdiğim, Hz. Süleyman’ın kıssaları ve Hüdhüd’ün üzerine kurulmuş hikâyelerdi.
Şimdi artık o hikayeleri anlatacak kimse yok. Zaten artık etrafında sohbet edeceğimiz sobalarımız da yok. Kitaplara olan okuma tutkumun kaynağı da o okumalardır diye düşünmüşümdür her zaman. Geçenlerde bir kitapçıda Semerkand Yayınları’nın çıkardığı “Merhaba Hüdhüd” isimli kitabı görünce aklıma çocukluğum ve cayır cayır yanan sobanın etrafında okunan o hikâyeler geldi.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/kitap/24096/mantikut-tayrin-yeni-bir-cevirisi-merhaba-hudhud



































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.