• İstanbul 18 °C
  • Ankara 15 °C

“Marche Funebre” çalalım, cenazemiz medenî olsun!

D. Mehmet DOĞAN

Samih Rifat, devrin ünlü şairlerindendi, Çanakkale meb’usu ve Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin başkanı yapılmıştı. 1932 26 eylülünde başlatılan 1. Dil Kurultayı’nın açılışında bu sıfatla konuşmuştu. Fakat hasta idi. 4 aralık 1932’da Ankara’da vefat etti…

Cumhuriyet onun cenaze haberini “Samih Rifat dün gömüldü” diye verdi. Dil devrimine uygun bir başlıktı! Büyük edibin cenaze merasimi pek hazin olmuştu ve birçok nutuklar söylenmişti, çelenkler gönderilmişti; bunlar tek tek sayılıyordu. Cenaze alayında, “Gazi Hz. namına Başkâtip Hikmet (Bayur), Seryaver Celil Beyle, vekiller, meb'uslar, asker, polis müfrezeleri, kız, erkek lise ve orta mektepleri, İsmet Paşa kız Enstitüsü talebeleri, merhumu seven büyük bir kalabalık hazır bulunmuş”tu. Fakat asıl haber atlanmıştı. Bu cenaze tarihimizde ilk defa cenaze marşı ile kaldırılmıştı!

Cenazede Polonya asıllı meşhur bestekâr Şopen’in Opus 35,2 numaralı Sibemol Minör Piyano Sonatı’nın üçüncü bölümü “Marche Funebre” bando tarafından icra edilmişti. Bu başlangıç çok etkili olmayabilirdi, fakat 6 yıl sonra “Marche Funebre” Atatürk’ün cenazesinde de icra edilince artık, “cenaze marşı” olarak resmî cenaze törenlerinin vazgeçilmezi haline gelecekti.

85 yıllık sakil “gelenek”, Şehit Jandarma Uzman Onbaşı Muhammed Meriç’in 9 Ağustos 2017’deki cenazesine kadar sürdü…

Peki bu değişikliğin evveliyatı var mıydı?

Hatırladığımız kadarıyla 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın cenazesinde (1993) halk tekbir getirmişti. İstanbul’da yapılan törende Cenaze marşı ile anıt mezara doğru gidilirken bandonun üzerine bozuk para, pet su şişesi vs. atılmıştı. 1999’da Şanlıurfa’da, bir şehit asker cenazesinde halk cenaze marşına tepki göstermişti. Resmî görevlilerin müdahalesine rağmen, kalabalık ilahi söyleyerek tepkilerini ortaya koymuştu. Bandoya küçük küçük taşlar da atılmıştı. Bando müzisyenleri, bu tarz olayların başka yerlerde de zaman zaman meydana geldiğini söylemişlerdi. (Orhan Baba: “Türk Askeri Müzik Geleneğinde Değişim ve Süreklilik”)

Samih Rifat’ın cenazesinde “cenaze marşı” çalınması, zamanında tepki ile karşılanmış mıydı? O zamanın gazeteleri böyle konulara doğrudan girmek istemezlerdi, resmiyetin bir icraatı üzerine gitmek yayın siyasetleri ile bağdaşmazdı, çünkü devlet bütçesinden besleniyorlardı.

21 aralık tarihli Cumhuriyet’te Peyami Safa’nın “Musikimiz hangi yola girmeli?” anketine cevap veren meb’us Hilmi Bey “Samih Rifat’ın cenazesinde ecnebilerin matem havasını çalmak bir millet için ne ayıp şeydir!” demişti. Malatya mebusu Dr. Hilmi Bey marş bestelediğine göre, kendimize ait bir cenaze marşı olmasından yanaydı. Ertesi gün Vakit gazetesinde Selami İzzet’in “Ölüm marşı” başlıklı yazısı çıktı. Şöyle diyordu: “Bu ölüm marşının dini, milliyeti yoktur. Bu beste laik ve beynelmileldir. Medeni dünyada, her kıymetli ölünün cenazesinde bu marş çalınır.”

O sıralar “laik ve beynelmilel” denildi mi, akan sular dururdu!

23 Aralık tarihli Cumhuriyet’te Peyami Safa “Cenazelerimize Avrupa matem havaları” başlıklı yazısında konuyu ele aldı:  

“Dünkü ‘Vakit’ gazetesinde Selâmi İzzet Bey dostumuz, anket münasebetile bir fıkra yazdı. Malatya meb'usu doktor Hilmi Bey, ankete verdiği cevapta Samih Rifat gibi kıymetli bir Türk'ün cenaze merasiminde Avrupa'lıların matem havalarının çalınmasını ayıplamıştı. İzzet Bey aksini düşünüyor milli sanatımızı, milli irfanımızı kendimiz yaratacağımız güne kadar Avrupa'dan gelecek her şeye kollarımızı açmamız tarzındadır: Abide yapmak için gelen ‘Kanonika’ları, Darülfünunu ıslah için gelen ‘Malş’ları, konservatuvarı ıslah için gelen ‘Marks’ları iyi karşılamalıyız. Cenazelerde Avrupa matem havalarına gelince, Selami İzzet Bey diyor ki: “Bu marşların dini, milliyeti yoktur, her medeni milletin cenazesinde çalınıyor.»

Peyami Safa, cenaze merasimlerimizin gayet sade olduğunu, adeta merasimi olmadığını söylüyor ve “yalnız tasavvufun romantik tarafından kalma bazı ananelere göre, cenazelerimizde ilahi okunduğu da olur” diyor. Ve ilave ediyor: “Bütün medeni dünya mabedlerinde çan çalınıyor diye biz de minarelerimize çan mı takmalıyız?”

Batı dünyasının evrenselliği tartışılmazdı, biz de her şeyi bir yana bırakıp bu evrenselliğe teslim olmalıydık. İslâm’ın evrenselliğini ise ortadan kaldırmaya yürümeliydik. Ezanı türkçeleştirirken, canaze marşını Hıristiyan dünyadan almalıydık.

Medenî dünya büsbütün din dışı mıydı? Karşımızda bir Hıristiyan evrenselliği vardı. Batı müziği ağır basan tarafıyla kilise musıkisiydi, diğer büyük pay da saray müziğinindi. Fakat Türkiye’de bunlar görmezden gelinirdi. Aksine musıkimiz dini olmakla, saray müziği olmakla itham edilirdi.

Şopen Polonya asıllıydı ve Polonya katolikti. Polonya komünizme de Katolik inancı ile direnmişti. Bir musıki dâhisi olan ve daha sonra Fransa’ya yerleşen Şopen’in de bu din anlayışının dışında olması mümkün değildi. Şopen’in doğumunun 200. Yılı dolayısıyla Papa 16. Paul, 2010’da onun bestelerinin insanları Tanrı’ya yaklaştırdığını söylüyordu...

Belki o Tanrı “laik” bir Tanrı’ydı!

Kör batılılaşmacılık, bazılarının zihnini iptal ediyordu. Milliyetçilik batıdan çıkmamış mıydı? Batı “Hiristiyan batı” değil miydi. Yüzyıllarca Müslüman olduğumuz için batının saldırılarına maruz kalmamış mıydık?

Cenaze marşı millet tarafından asla benimsenmedi. Belki her zaman açıkça tepki gösterilemedi ama hoş da görülmedi. Ve ancak 85 yıl sonra Müslüman cenazesinde piyano ile icra edildiğinde çan sesleri gayet sarih şekilde hissedilen “Marche Funebre”den vaz geçildi. https://www.youtube.com/watch?v=VozuYxIguko&ab_channel=AyberkDurgut

İlk defa 9 Ağustos 2017’de Şehit Jandarma Uzman Onbaşı Muhammed Meriç’in cenazesindeki ihtiram yürüyüşü ile birlikte Itri’nin Segâh Tekbiri bando eşliğinde çalınmaya başlandı. Daha sonra İçişleri Bakanlığı tarafından bütün vilayetlere şöyle yazıldı:

“Şehitliğin maneviyatına ve milletimizin gönlündeki yerine uygun olarak şehit cenazelerinde ihtiram (saygı) yürüyüşü, Itrî’nin ‘Segâh Tekbiri’ ile yapılacaktır. Vefatları halinde tören yapılan diğer İçişleri Bakanlığı mensupları için de aynı usul ve esaslara uyulacaktır.”

Bando ile “segâh tekbir” ne derecede icra edilebilir? O ayrı bahis. Şimdilik yerleştirilmiş kötü bir adetin ortadan kaldırılması ile yetinelim!

 

 

Bu yazı toplam 178 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim