Matrix filmi 1999 senesinde vizyona girdiğinde büyük ilgi toplamıştı. İnsanları beyinlerine gönderilen elektrik sinyalleriyle gerçekten yaşadıklarına, birbirleriyle etkileşme girdiklerine, iş ve aile kurduklarına, âşık olup evlendiklerine, kavga edip küstüklerine inandıran bir sanal gerçeklikti “Matrix” Koşuyoruz, oynuyoruz zanneden insanlar aslında vücutlarına bağlanmış hortumlarla enerjilerini emen küvetlerde yatıyorlardı. “Matrix” bir yandan da bu insanların zihinsel etkileşimlerinden ibaret sanal dünyayı ajanlarıyla tarassut altında tutarak kendisine tehdit arz edebilecek tüm gelişmeleri daha başlangıç anında tespit edip yok ediyordu.
İlk Matrix filminin çekilmesinden çok değil on beş sene sonra o günlerin bilim-kurgu senaryosu hayatlarımızın mücessem bir parçası haline gelmiş bulunuyor.
Facebook 2014 yılının başında aktif kullanıcı sayısının 1,2 milyarı aştığını duyurdu. Facebook kullanıcıları tıpkı Matrix filmindeki insanlar gibi sanal bir etkileşim ağının parçası oluyor, gerçek dünyadaki ilişkilerini sanal âleme taşıyor ve adım adım o sanal âlemin sakinleri olmaya başlıyorlardı. Analojide “enerji sömürüsü” kısmı da eksik değildi. Facebook’un varlığını sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğu “muhtevayı” kendisi değil “kullanıcıları” üretiyor, aile fotoğraflarını, gezdikleri, gördükleri, bulundukları mekânları, yedikleri yemekleri, sevinçlerini, öfkelerini, hayal kırıklıklarını bu dev “sosyal ağın” damarlarına zerk ederek onu canlı tutuyorlardı.
Peki, Matrix’in ajanları? Günümüzün Matrix’i olan sosyal medyada onlar da mevcut ve kendilerine özel bir yer ayrılmasını hak ediyorlar.
Yazının devamı için: http://salihcenap.wordpress.com/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.