Muhayyel bir devirde,muhayyel şairler tezkiresi: Meşher-i Şu’arâ

Namık AÇIKGÖZ

Bi­zim mil­le­ti­miz “tez­ki­re­” den­di miy­di, he­men mec­lis­ten ge­çen ve­ya ge­çe­me­yen tez­ki­re­le­ri ha­tır­lar; oy­sa bu ke­li­me­nin bir an­la­mı da­ha var­dır: şa­ir­ler hak­kın­da bil­gi ve­ren ki­tap. Kla­sik ede­bi­yat­ta bu­na kı­sa­ca “Şu­’a­râ tez­ki­re­le­ri­” di­yo­ruz. 

Şim­di bu sü­tu­nu ders­li­ğe çe­vi­rip “E­fen­di­iim!... Ana­do­lu sa­ha­sın­da ilk tez­ki­re, Se­hî Bey tez­ki­re­si­di­r…­” fa­lan de­me­ye­ce­ğiz. Sö­zü­nü ede­ce­ğim Meş­her-i Şua­râ ad­lı tez­ki­re, ye­ni ya­zıl­mış. Ne­re­dey­se du­ma­nı üs­tün­de. Mü­el­li­fi di­yâr-ı Bo­zo­k’­tan Tav­şan­cı-zâ­de Ali Çe­le­bi (Ali Tav­şan­cı­oğ­lu). Bu du­ma­nı üs­tün­de tez­ki­re,  geç­ti­ği­miz yıl­lar­da Yoz­ga­t’­ta mün­te­şir (nâ­şi­ri Ali Çe­le­bi­’nin ken­di­si.) Şeh­ri­yar der­gi­sin­de ve da­ha son­ra Caf­caf mi­zah der­gi­sin­de ya­yın­la­nan mi­za­hî şa­ir bi­yog­ra­fi­le­rin­den mey­da­na gel­mek­te­dir.

“K­la­sik şi­ir, tez­ki­re, ede­bi­ya­t…­” fa­lan de­yip ko­nu­yu san­ki 16. yüz­yı­la gö­tür­dü­ğü­mü­zü ve Ali Çe­le­bi­’nin de o yıl­lar­da ya­şa­yan ulu ced­le­ri­miz­den bi­ri san­ma­yın. Ali Çe­le­bi­’nin te­vel­lü­dü 1971. He­nüz genç ya­ni. Bir ara “An­ka­ra Mek­teb-i Mül­ki­ye­”sin­de oku­muş. (Kay­ma­kam, va­li ol­mak is­te­miş­tir zâ­hir.) Fa­kat Mül­ki­ye Ali Çe­le­bi­’yi kes­me­miş ola­cak ki, atı da tı­ma­rı da An­ka­ra­’da bı­ra­kıp va­tan-ı as­lî­si olan Yoz­ga­t’­a dön­müş; bu­ra­da ede­bi­yat ve neş­ri­yat­la meş­gul ol­muş. O meş­gu­li­yet­ler es­na­sın­da in­ter­net şai­ri Ve­b’­î’­nin bir ile­ti­si ile kar­şı­la­şın­ca, “Dur lan!... Ben de bu va­di­ye da­la­yım.” de­yip klav­ye­si­ni par­lat­mış. (Ali Çe­le­bi, çok çe­le­bi bi­ri­dir la­lı lun­lu ko­nuş­maz. Onu ben di­yo­rum.)

Çe­le­bi­miz, mu­hay­yel bir za­man­da (Os­man­lı ta­ri­hin­de hiç ol­ma­yan II. İb­ra­him dev­rin­de) ya­şa­yan 10 şâi­rin bi­yog­ra­fi­si­ni yaz­ma­ya baş­la­mış. İlk şa­ir Ça­mû­rî­… Bu şa­ir, ger­çek­ten de ça­mur gi­bi bi­ri ol­du­ğun­dan bu mah­la­sı al­mış. Di­ğer şâ­ir­ler sı­ra­sıy­la şun­lar: Mis­vâ­kî, Is­râ­rî, Ni­fâ­kî, Ku­sû­rî, Zıl­lî, Mür­te­şî, Ku­bû­rî, Zen­nû­rî ve Cın­gâ­rî.

Ali Çe­le­bi, mah­las­la­rı ko­yar­ken bi­le bı­yık al­tın­dan gül­mek­te­dir. (Bu ki­ta­bı Ali Çe­le­bi de­ğil de bir ka­dın yaz­say­dı, bu de­yi­mi kul­la­na­ma­ya­cak­tık ha­a!...) Her mah­las, ya­za­ca­ğı şâi­rin mat­rak ta­bi­ati­ni de yan­sıt­mak­ta­dır. Me­se­lâ siz he­men yan­lış oku­du­nuz ama o şâi­rin adı “zil­lî­” de­ğil; “Zıl­lî­”; ya­ni göl­ge­ye men­sup. Ay­rın­tı­sı ki­tap­ta var. Di­ğer mah­las­lar­da­ki mat­ra­ğı his­set­miş­si­niz­dir; uzun uzun ya­zıp si­zi yor­ma­ya­yım.

Ali Çe­le­bi, ça­lış­ma­sın­da, bu şa­ir­ler ara­sın­da­ki hi­kâ­ye­le­re de yer ver­miş ve çe­kiş­me­le­ri­ni cid­di cid­di an­lat­mış­tır.  

Ta­bi­i, ko­nu şâ­ir­ler olun­ca şi­ir­ler­den ör­nek­ler ver­me­mek ol­maz­dı. Ali Çe­le­bi üşen­me­miş, bu şâ­ir­le­rin şi­ir­le­rin­den de be­yit­ler, dört­lük­ler, ga­zel­ler ver­miş­tir.

Sev­di­ği kı­zı ver­me­yen köy ağa­sı­nı “ö­kü­z” ola­rak tav­sif eden Ça­mû­rî, bu ada­mı şöy­le an­lat­mış­tır: “Pen­çe-i kah­rın­da ol­maz fe­le­ğin ler­zân öküz/Tayr eden gü­yâ bâğ-ı eş­câr­da Tar­zan ökü­z”

Ki­tap son de­re­ce bi­lim­sel bir ki­tap ol­du­ğun­dan, Ali Çe­le­bi, fay­da­lan­dı­ğı kay­nak­ça­yı da ki­ta­bın so­nu­na ek­le­miş. İş­te bun­lar­dan ba­zı­la­rı: Eb­kem Ek­mel Efen­di, Ta­bu­la Ra­sa Fî Di­mâğ-ı Ni­sâ; Çe­miş­ge­zek­li BUs­tan Efen­di, Kı­sâs-ı Her­ge­lât ü Men­şe­’-i Ga­la­tât; Zıl­lî, İmâ­lâ-ı Ros­to Alâ Nak­li­’d-Dos­to (Bu­nun çok dik­kat çe­ki­ci bir ki­tap ol­du­ğu an­la­şı­lı­yor. Rus asıl­lı olan Zıl­lî, Dos­to­yevs­ki­’den ros­to ye­me­ği­nin na­sıl ya­pıl­dı­ğı­nı nak­len an­la­tı­yor. Biz Dos­to üs­ta­dı­mı­zı sa­de­ce ro­man mü­el­li­fi bi­lir ve “İl­le de ro­man ol­su­n” şar­kı­sı­nı onun adı­na okur­duk hep; bak­sa­nı­za bü­yük üs­tad ay­nı za­man­da bir gur­me imiş; biz gör­me­mi­şiz.)

Tav­şan­cı-zâ­de Ali Çe­le­bi, şa­yet ede­bi­yat fa­lan tah­sil et­me­ye kalk­say­dı, onun ze­kâ­sı­nı du­mu­ra uğ­ra­tır, kah­rın­dan he­lak eder­dik. İyi ki ede­bi­yat tah­sil et­me­miş ama ko­nu­ya tam an­la­mıy­la hâ­kim.

La­fı çok uzat­tık. Oy­sa ben ke­di­le­ri­mi bes­le­yip on­lar­la oy­na­ya­cak­tım. En iyi­si siz ki­ta­bı oku­yun da ra­hat­la­yın.

Bu yazı toplam 838 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim