• İstanbul 15 °C
  • Ankara 7 °C
  • İzmir 17 °C
  • Konya 9 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 19 °C
  • Trabzon 14 °C
  • Gaziantep 15 °C
  • Bolu 7 °C
  • Bursa 15 °C

Müskirat Mecnunluğu

M. Ali ABAKAY

Arada bir okuduğum kitaplar vardır, farklı muhtevaya sahip. Bu kitaplarda yazılanların ortak noktası, elbette müskirat görünür.

Şairi, edibi belli zamanlarda bir araya geldikleri mekânlarda şişe dostluklarını pekiştirip, memleket meselelerinden duydukları hüznü, kadehleri çınlatmakla hafifletirdi.

"Şimdi, durumlar nasıldır?" diye sorulsa, eminiz ki değişen bir şey yoktur.

***

"Müskirat" denince zevattan bir zat, arkadaşlarına şu mealde uyarıda bulunmayı ihmal etmez:

-Her vakit meyhaneye gidiyorsunuz. İmajımız bozuluyor. Kendinize çeki-düzen verin. Gidin de fazla gitmeyin.

İhtar, amacına ulaşmış mı ulaşmamış mı? Hakikat o ki bunu bilmekten uzağız da alışan kolay kolay bunu terk etmez. "Zaten bir kadehten ne çıkar?" mantığı değil mi, insanlığı bu felakete sürükleyen?

***

İngilize sual edilmiş:

-Ne zaman içersiniz?

Cevap oldukça müthiştir:

-Üzüldüğümde, sevindiğimde ve bir şey düşünmediğimde.

Görülen o ki memleket meselelerine kafa yoranlar da bu yüzden şu mereti kullanır, durur.

Ben, ne 4. Murad ne Bekrî Mustafa konusuna gireceğiz. Bu işin magazin tarafıdır, ele aldığımız mevzuu yanında.

***

Derler ki Kızılderilileri ateş suyu ile kandıran beyazlar, atını, baltasını, mızrağını aldıkları zavallıları alkolik bir kuşağa çevirince, kamplara tıkmış ve birçok hastalığa meydan veren bulaşıcı viruslerle kendilerini dize getirmişlerdir. Söylenenlerin yalancısıyız ki denilen şudur: "En iyi Kızılderili ölü olan Kızılderilidir."

Yalnız Kızılderililerin ahı kalmamış olacak ki tüttürülen barış çubuklarına ihanet eden beyazlar, bu illetle başbaşa kalmıştır, 19. Yüzyıl ve sonrasına ateş suyunun esiri olmuş, ateş suyunu içenleri idamlarla, hapislerle, yasaklamalarla durdurmak istemişlerdir. Mayasını tutan alkolizm, sahte içkilerle fabrikalaşmaya yön bulmuş ve bugünlere gelmiştir.

***

Memleket meselelerini çözmek için meyhaneye musallat olanlardan biri Ziya Osman'ın kendilerine iştirak etmemelerine hayıflanır, bir eserinde. Hayret, aklı başında yazmak varken işi kadehlere vardırma, sanatın dibe vurduğu bir memlekette halen moda olarak lanse edilimektedir.

İşin gülünç yönü, içmeyeni adamdan saymamak. Hele ayık kafa ile gezdiği meçhul olanların bir de şu aydın tantanası yok mu, insanı yiyip bitirir:

-Ey halkım, senin için mücadele ediyoruz. Duy sesimizi.

İşin içine aydın-maydın lafları, entellektüel sosu, siyaset jargonu katılınca gör muhabbeti. Dumanlı kafalar, hepten uçuk düşüncelere yolculuk eder ve bu ücretsiz seyahat, Kâf Dağı yolculuklarına kapı aralar: Mitolojik ilahlarına bağlılıkta kusur etmeyenler, tabiat analarının merhamet dolu kucağında, dünyanın ne güzel nimetleri ile yaşarken, bir eli yağda bir eli balda olanlar fakirlik edebiyatı yaparak, açlıktan, savaştan, kıtlıktan ve dünya nüfusunu dengeleyen (!) dünya değiştirenler üzerine ağıtlar yakmakta mahîr görünürler.

***

Bor'un pazarının bittiğinin farkında olmayanın, suçu erken batan güneşte bulması misali, müskirat mecnunları kendi durumlarına mutlaka bir bahane uydurtmaya çalışır.

Sanatı, edebiyatı, kültürü kendi dünyalarından başka bir gözle ele almaya kalkışanın vay haline!... Başkasını tiranlıkla, diktatörlükle suçlayanlar, bu işin ehli olan usta kalemleri bile görmemezlikten gelip, sadece kendileri oynar kendileri çalar havada birbirine ödül vermekte ve kurtarılmış saha olan bu alanda bir başkasının borusunun öttürülemsini hoş karşılamaz.

Suçlanan ya muhafazakâr olur ya İslamcı ya sosyal nasyonalizme taraf. Onlarsız ne edebiyat maya tutar ne sanat. Onlar, olmazsa bu ülkenin hali bitiktir, haraptır. Tiyatro onlardan sorulur, sinema onlardan. Hem orotoryolar hem operetler. Hoş kimi batılı sanat dalları, gerçekten kendilerine yakışır. Çünkü onlar, ayrı bir medeniyetin ve dünyanın insanı oldukları için, içinden çıktıkları topluma yabancıdır.

***

Müskirat mecnunları, kendi içmelerine müdahale edilmesine asla izin vermezler. Şehrin, ilçenin en güzel köşesinde içme, onlar için bir prestijdir, asrîliktir. Onlara dokunacak bir hareket ve bir eylem, mahalle baskısıdır. MARDİN'in kulakları çınlasın, literatürümüze ne güzel bir terim kazandırdı:Mahalle Baskısı...

-Yahu evladım, bu ne menem iştir. Adam gibi işlerde çalışın.

-Mahalle baskısı uygulayamazsınız.

-Gençler, şu müziğin sesini kısarsanız mahalleli olarak memnun kalırız.

-Olmaz, bu mahalle baskısıdır.

Sevsinler, mahalle baskısını. Artık çocuklarımızın eğitiminde bile bunlara danışır olacağız:

-Çocuklar, akşam eve geç gelmeyin. Dünyanın binbir çeşit kötülükleri var.

Koroca ortaya çıkanlar, ellerinde pankartlarla isyan provaları yapar:

-Mahalle baskısına hayır!...

Mübarekler, sanki kutsal bir savaşta ve adeta karşısındakiler düşmanları gibi hareket ederken, kimi medya maymunu kesilen tipler de coşkuyu verirken, ölçü kaçınca, ortalık toz ve duman.

***

Müskirat âleminin turizme darbe sayılacak hareketlerden dolayı tedirginliği oldukça önemlidir. Müskirat mecnunları, bu alanda çabasını esirgemez.

Ramazan Ayı'nda oruçla ilgili kavga çıkarmakta birbiriyle yarışanlar içinde kendileri zayıf düşünce, gün ortası içme özgürlüklerinin iştihası kabarır ve topluca eylemlerini icra ederken, kameralar çalışmaya başlar:

-Çoğunluğun baskısı insan haklarına aykırıdır!..

Kendilerini azınlık gören ve yaygarayı kopartmakta tecrübeli olanlar, çoğunluğun haklılığını bir kalemde siler:

-Azınlıkta olan düşüncelere saygı duyulmalıdır. Çoğunluğun isteklerine uyulursa azınlık hakları ne olur?

Bunlar, demokrasinin gereği en çok oyu alanları bile tefe bırakmakta yetenek sahibidir:

- Demokrasilerde herkes eşit haklara sahiptir. Fakat, halkın seçtiği her zaman iyi olmaz. Bunun için biz aydınlara çok iş düşmektedir.

Kendisini halkından daha akıllı görenler, sadece bizde mevcut.

***

Müskirat mecnunları, alkol sebebiyle işlenen cinayetleri "töre" der geçer. Alkollü halde araç kullanırken yapılan kazaları, Trafik Canavarı'na ihale ettirir. Sokaklarda derbeder alkollikleri, toplumun gerçeği bilir. Geleceği karartılan gençlerin yuva kurmamaları kendi özgürlükleridir. Zamanla ortaya çıkan cinsî sapmalar, aslında bastırılmış duyguların fırsat buldukça ortaya çıkmasıdır.

Yahu kabul etmesek de bunları doğru bilelim. Zengin olanlar, kimlerdir? Bunca hayatı yok eden müskirat tacirleri, toplumları asalak haline getiren, fikri iğdiş ettirmede ustalaşan, insanı manevî iklimden hayvanî yaşama sürükleyenler, kendilerini nasıl aklayacak?

Biz, her sene yılbaşlarında alkollü olanların araç kullanmaması için telefonları sürekli medyada yayınlarız, içkinin zararlarını belirtmeyi çağdaş normlara göre sakıncalı buluruz.

İçkinin kötülüklerin anası olduğunu neden kabul etmeyiz?

İçki muhabbetinin kime ne faydası vardır?

Zamanla müskirata alıştırılmış insanı, kolaylıkla eski haline döndürmek oldukça zor.

Hangi tiryaki, yaptığının örnek alınmasını ister?

***

Cahit Sıtkı'yı müskirata alıştıranlara bakıp hayıflanıyorum. Orhan Veli, bu meretten öldü. Sakın bana "Postahaneye giderken açılan çukura düşüp öldü" demeyin. Neyzen Tevfik'in hayatına bakıp ne kadar gözyaşı döktüm, bir zamanlar. Dememiz o ki Yahya Kemal'i de biliriz Falih Rıfkı'yı da. Kimse bize sanat ve edebiyat dünyasında portreler sormasın. İyi bir okumuşluğumuz var, farkında oluna.

***

Bir dönem herkesi içkiye düşmanlık besleyen olarak, toplumun gözünden düşürmeyi, yaşam prensibi bilenler vardı. Onlar, halen kendilerince bir toplantıda bulunanlardan kimin içip içmediği merakı içinde kıvranıp durur. Onlar için adam olmanın biricik yolu, içki içmekten geçer. Sanatın, edebiyatın, sinemanın, şiirinin, aydın olmanın, insan haklarını savunmanın ve onlarca bahanenin sıralanmasına gerek var mı?

Ben, bu işin sadece inanca karşı çıkmanın ustalıkla kamufle edilmiş kılıfı olarak görüyorum. Bunu açık açık söyleseler, bana dokunmaz. Fakat, mahalle baskısı, cart-curt biçimde açıklamalar, muhattabın dürüst davranmadığının ilk belirtisi. Bunu adam gibi söyleyin de siz de rahatlayın biz de. Sizin davranışınızın altında başka bir şey aramayalım.

Bizimkiler oldukça akıllı.

Bunların içinden biri bir kuyuya taş atar, biz kırk akıllı çıkarmaya çalışırız.

Tüm meselemiz, bu değil mi?

Ülke sorunlarımız, memleket meselelerimiz, çalkantılar, huzursuzluklar, vurmalar-kırmalar, kıvırtmalar, yançizmeler, artistlikler, goygoculuk, fitne-fesat...

Yahu insanın yüzü kızarır, bir kere. Bizimkiler bunu kendisine yaşam felsefesi bilmiş, üstatlarından:

-Bu bir toplum mühendisliği...

Mühendisliğinizi sevsinler!...

08.05.2012 

Bu yazı toplam 1369 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim