• İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C

Ne Oldu Bize?

Namık AÇIKGÖZ

1492’de hiç tanımadığımız ve kültürel bağımız da olmayan Musevileri 2. Bayezid zamanında topraklarına kabul eden necip milletin, burnumuzun dibinde, Suriye’den gelen mültecileri bir türlü kabul edemediklerine şaştığımı yazmış ve sebebi üzerinde durmuştum biraz. Elin yedi kat yabancısı Musevileri bağrına basan bu millet nasıl oldu da din kardeşi ve hatta bir kısmıyla da akraba olduğu Suriyeli mültecilere düşman oldu? Aylan bebeğin kıyıya vurmuş cesedi bütün dünyanın aklını başına getirmişti ama görünen o ki, Türkiye’de hâlâ trajediyi fark etmeyenler var.

Önceki gün gazetelere yansıyan haberi görmüşsünüzdür… Kilis’teki bir okulda, aileler çocuklarının Suriyeli mülteci çocuklarla aynı okulda okumasını protesto etmişler ve bu amaçla bir gösteri yapmışlar.

Bu haberi okuyunca yüreğim en acı yerinden sızladı… Suriye’de Esed’in bombalarından kaçan masum çocukların istikballeri, Türkiye’de, psikolojik bombardımana tâbi tutuluyordu. (Vaktiyle, ailelerin çocuklarını aldıkları bir sınıfta engelli bir çocuğun tek başına kaldığını hatırlarsınız. Bu tavırlar, âlî-cenaplığımıza yakışmıyor.) 

Suriye’de Esed’in, Türkiye’de de bilinçsiz ailelerin bombardımanına maruz kalan çocuklar, bize coğrafyanın ve tarihin emanetidir. Daha düne kadar Kilis ve hemen güneyindeki okullarda o çocuklar bir arada yaşamışlar ve okullarda okumuşlardı. Araya çizilen yapay sınır, daha dünün, yani 1925’in eseridir. 1925’e kadar o coğrafyanın çocukları arasında ayrılık-gayrılık yoktu.

1910’ların hatırat kitaplarını ve bazı hikâyeleri okuyun… Refik Halid Karay, Münevver Ayaşlı, Halide Nusret ve Halide Edip, o coğrafyanın insanlarının hikâyesini ve trajedisini çok iyi anlatırlar. Mesela Halide Edip, Birinci Dünya Savaşı esnasında, Cemal Paşa’nın daveti ile Lübnan ve Suriye topraklarına gidiyor ve oralarda okul ve yetimhane açıyor. O yetimhanedeki çocukların içler acısı durumu, bugünkü Suriyeli çocuklar kadar trajiktir ve o trajediyi mutluluk tablosuna çevirmek bizim gibi asil ve necip milletlerin vazifesidir. Halide Edip bu bilinçle çalıştı oralarda ve hiç ayrılık-gayrılık gözetmeden bütün çocukların istikbalini çizen insanlardan biri oldu. Hem de o mahrumiyet ve savaş yıllarında, bütün yokluklara rağmen oralarda Türk’ün müşfik ve merhametli çehresi oldu Halide Edip.

Aradan 100 yıl geçti… 

100 yılda nereden nereye geldik?...

100 yıl öncenin merhamet ve şefkati, yerini kin ve nefrete bıraktı.

Peki ne oldu da 100 yılda biz bu kadar değiştik ve bu kadar acımasızlaştık? Düne kadar aynı sınıfları ve aynı sıraları paylaştığımız insanların torunlarının, niçin okullarımızda kendi çocuklarımızla bir arada olmasını istemiyoruz? 100 yılda onlar mı değişti, biz mi değiştik?

Hiç şüphesiz biz değiştik.

Lozan’da çizilen yapay sınır, Suriye’de yaşayan amcalarımız, halalarımız, teyzelerimiz ve dayılarımızla bizi birbirimizden ayırdı. Araya, yüreklere batan bir tel örgü çekildi ve her şey o tel örgünün çekilmesiyle ayrılmaya ve farklılaşmaya başladı. 

100 yıl sonra o tel örgüyü aşıp gelen kardeşlerimiz, 100 yıl önce ayrıldıkları kardeşlerini bulamadılar.

Bizi bu hâle getirenler utansın!.. 

Bu yazı toplam 553 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 2
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim