Sensizlik ne denli zor olsa da sensiz olmayınca kalem dile getiremez duygularımı, dile getirmekten acizdir içimdekini. Ben seninle sevdalıyken aşkı itiraf, ne zaman suç sayıldı?
Sensizlik ne güç bir meşakkattir, bilemez yaşamayan ve yaşadığını iddia edip yazanlara karşı soğuk duruyor, gönlüm, kalemimle beraber. Ben bundan çok muzdaribim.
Ey Şehrim, seninle hasbihalimiz devam ediyor, nefsime dair itiraflarla. Sana içimi açıp derdimi dökmek isterdim, uzun süre. Lakin bırakmaz oldu, dünyanın sıkıntıları yakamı ve kendime dair tarih hafızamı yitirdim, ahlâk abidemi yitirdim, konuşma dilini unuttum, kültürümü yitirdim, inancıma dair her şey sağlam iken, kütüğüm silindi arşivlerden, ismim düşüldü defter-i kebirlerden.
Adeta seni anlattığım için katlandığım cezadır, sensizlik. Seninle olmanın bedelini kalabalıklarda tek başıma olmakla, ayakta durmakla öderken, duvarlar oldu sırlarıma tanıklık eden ve kendime seçtiğim dört duvar arasında mutluluğumu kimselerle paylaşma sıkıntım kalmadı, şükür. Bu ne denli mutluluktur ki tarif edilemeyen.
Zamanın ince ve uzun çizgisinde beraber başladığımız ömrümün ilk noktasından sona gelirken saçıma kar beyazını armağan eden yokluğunun verdiği tecrübeden satırlarıma akseden acılarım, bir dağ başında yaşamaya mahkûm insanın kendi nefsini ıslah etmek için başvurduğu metodu andırır oldu ki ben, bir Hind Fakiri değilim, Sanskritçeyi öğrenmekten uzağım, asla Tao’yu okumadım, Konfüçyüs’le tanışmadım.
Ben kimseyi incitmedim, kimseyi kırmadım, iftiradan uzak durdum, haram olan bir şeye el uzatmadım, kimseleri kahretme amacım olmadı, kimselerin ocağına incir dikmek endişesi kalbime bile aksetmedi. Nedir, çektiğim sıkıntılar, katlandığım dertler, onulmaz yaralar içinde kendisini Lokman-ı Hekim yaşasaydı kapı eşiğine bir kelp olarak sunma hevesim?
Senin bağrından kopup uzak, yaban ellere giderken bile senden ayrı olmanın, ayrı düşmenin, kalmanın hüznünü içinde bir ukde olarak bırakan ben, sırrımı kimseye ifşa etmedim, seni sevdiğimi kimseler bilmesin diye, kınanmamak adına değil, benim ismimle sen tahkir edilmeyesin diye sustum, günahlar boynuma bir ağırlık çöktürdü, dilsizlik beni ketûm yaptı, çaresizlik beni şiir limanlarına sığınan bir kayığa döndürdü dev bir gemi iken. Ben kimseleri incitmek istemedim, kalemimle. Kimseler incinsin istemedim, varlığımdan.
Hayatımı zehredenlere bakarken beni bana şikâyete gelen dostlara kapım açık dururken, benim kınanmam, azarlanmam, yalnız bırakılmam, insan içine çıkılamamak üzerine kurulu iftira düzenekleriyle kurgulanmış sözler, beni bana yalancı olduğuma ikna turları faîde vermezken, ben inandırılmak mecburiyetinde bırakılmak istendim ise de senin varlığınla şekillenen hayatıma gölge düşeceğine, ölümü davet ettim, tüm çıplaklığıyla Yaradan’a dualarımda.
Gördüklerim mi doğru anlatılanlar mı kulaktan kulağa dolaşan fısıltılar mı? Şehrim, ben seni sevmekteyim, Mecnun’un Leyla’ya, Kerem’in Aslı’ya, Ferhad’ın Şiirin’e, Mem’in Zin’e sevdalı olması misali. Ben, severken zorluklar içinde kalıp sevdiğini yolda bırakan olmadım, asla. Kelamın gücüne güvendim, daima. Beni ben yapan sıfatlardan münezzeh olanların işmar ettiklerini kabullenmemem, beni hasretinden yalnızlıklara sürgün kılmaktaysa ben çekeceğim cezaya razı kıldım, gönlümü.
Şahid olsun ki ruhum, hiçbir altın laleyi boynunda çıngırağıyla kabul etmeyecektir, tasma ismi saklanarak. Belki kesilmeye itirazı olmayan boynum, çekilmeye tahammül edemez ve buna izin vermeyecektir, ruhum bedende kaldıkça.
Ey Şehrim, senin masumiyetine inanan biri olarak, kutsal bildiklerim ve kutsal olanların tümünün ismine inanmaktayım ki insan zarardadır, yardım etmeyenler zarardadır, sabır etmeyenler zarardadır, doğduğu beldeleri sevmeyenler, sevmeye teşvik etmeyenler zarardadır. Asra yapılan and hürmetine insanı insan kılan her şeyi inkâr edenler zarardadır.
Zararın neresinden dönülse kârdır ve insan, isyan etikçe zarardadır. Zararda olanla birlikteliğim kalmadı, uzun zaman ve inanıyorum ki sabredenler, inananlar, hakkı kabul edip, hakkı tavsiye edenler istisnadır, bu zarardan.
Ey Şehrim, gönlüme düşen gözyaşlarını inci diye mısralara süs yapıp sana sunmaktayım. Çeşm-i siyah korkarım ki pınarının bir gün kuruyacağından dolayı acele etmektedir. Bu aceleciliğe ben saygı duyarım da buna eşlik eden ömre şaşarım, ruhun hüzünle sırdaşlığının dağın tepesindeki beyazlığa arkadaş olması, alnımın çizgilerini gittikçe derinleştirdi.
Ey Şehrim, herkes uyurken uyanıklığımın bedeli Sevgiliye yakınlık olmasaydı, emin ol ki güzel uykuları fedâ etmezdim.
Ey Şehrim, ne kadar acımasız tenkitlerle karşı karşıya kalsam bile, beni senden ayırıp yitikler arasına kurumuş güz yaprakları misali katmak isteyenler, husranla karşı karşıya kalacaktır.
Ey Sevgili Şehirlerin Efendisi, ne kadar kötü hissediyorsam kendimi, karşımda duranların sevinmemesi adına, daha bir neşeliyim, zaman süzgecinde ömrümün en acılı saatlerini eritirken.
Keşke açıklamasaydım, içimdekini. Keşke anlatmasaydım, duygularımı. Beni buna mecbur kılanlar utansın.
17/01/2011
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.