Notlar dergisi ile mevcut yayın dünyasından farklı ve yeni olarak neleri amaçlıyorsunuz? Dolayısıyla Türkiye'deki dergicilik veya genel olarak matbuat serencamını düşünürsek, yolunuzun açık olup olmadığı hususunda tereddütleriniz var mı? Daha doğrusu bu yolu nasıl açık ve uzun tutmayı planlıyorsunuz?
Fark deyince hemen şunu söyleyelim. Farklı olmak gibi bir hedefimiz yok. Ama kuramsal düşünce iddiasındaysanız yaptığımız işin tabii hareketi içinde farklılık mutlaka kendini gösterecektir. Demek istiyoruz ki, Notlar’da yayımlanan yazılar Türkiye hafızasına tanıdık gelecek yazılar olacak. Muhakkak biz de Türkiye’nin fikir birikiminden yola çıkarak bir verim ortaya koymuş olacağız. Bu açıdan endişe içinde değiliz. Mesela, anlaşılamazlık endişesi veya anlaşılmamak için özel gayret sarfetmek gibi yabancılaşmalara kapımız kapalı olacak. İnsanî ve toplumsal bir cevap peşinde olacağız. Düşünsel katılımı hedefleyeceğiz. Bu çok zor bir şey değil. Türkiye, kuramsal düşünce çıkarabilecek müthiş bir potansiyele sahip. Biz bunu belli bir söylem ve pratik düzlemde derinliğine çerçeveleştirebilirsek ne mutlu.
Gelenek diye bir şeyden söz ediliyorsa bunun, Hz. Âdem’le başlayan bir süreç olduğu da ifade edilmelidir... Hz. Âdem’den bu güne kadar derinliğine ve genişliğine edinilmiş birikimin hesabını yapabilir misiniz? Bırakınız keyfiyet hesabını, kemiyet hesabını dahi? Düşünün, bu bahis konusu yol ne kadar uzunsa, bizim de uzun tutmayı planladığımız yolu o kadar uzun tutma imkânımız olabilecek.
Türkiye'de dergiler genellikle bir iktidar parantezi içinden söz alır, yaslandığı yapıya entelektüel meşruiyet bahşetmeye çalışır. Notlar'ın ise bu genellemeden uzak durmayı sağlayacak özgün ve özgür bir kompozisyonu olduğu anlaşılıyor. Ne dersiniz?
Uzak durmak. Bu tespitiniz doğru. Zannediyorum siyasal bir iktidardan ziyade bir ideolojik iktidar parantezinden bahsediyorsunuz. İktidar, ister siyasal olsun ister ideolojik, bildiğimiz bir şeydir ki, toplumsalın bir parçası. Güdüm içerir. İdeolojik iktidarın özellikle kullandığı aygıt kavramsaldır. Kavram dayatır. Toplumsal dili yönlendirme gayreti içindedir. Bir taraftan da biz kuram dediğimizde kavram’dan uzak bir konum belirlemiyoruz kendimize. Kavram, ister istemez insan zihninin bir faaliyeti olarak ortaya çıktı. Ama biz yine de kavram yerine “kelime”yi tercih edebiliriz. Kavramın sınırlayıcılığına mukabil kelime daha sınırsız. Anlamı içinde taşıyan bir yapı, kelime. Kavram gibi sonradan üzerine anlam yüklenen bir yapısı yok. Dolayısıyla biz kuram derken Notlar olarak kavramsal bir iktidar yapısına sırtımızı yaslamayacağız. Kelimelerin kalbinden gelen bir bilgelikle hareket etmek genel prensibimiz olacak. Notlar Dergisi belli bir düşünce ekolünün devamı mı olacak, yoksa hiç söylenmeyen yeni bir düşünceyi üretmenin peşinde mi koşacak?
Özelde bir düşünce okulunu takip etmek yerine, aşağı yukarı bütün düşünce okullarının takip ettiği bir ana düşünce caddesi üzerinde yürüyeceğimizden emin olunmalıdır. Mesela, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat, bir ana cadde, bir okul; Hanefilik ise bu okulun kapsamı alanı içinde bir mezhebi. Bir kişi, ben Hanefiyim dediğinde zımnen Ehl-i Sünnet okulu içinde olduğunu da ifade etmiş oluyor. Ehl-i Sünnetim derse yine zımnen bu caddenin bir sokağında yol aldığını da ifade etmiş oluyor. Bizimkisi, ana cadde manasına külli olandan ara sokaklara girmek; ara sokaklardan da rahat bir şekilde de ana caddeye çıkmayı temin etmek. Dedik ya, Notlar’da yayımlanan yazılar Türkiye hafızasına yabancı olmayan yazılar olacak diye. Fakat biz bir şeyin farkındayız: dağınıklık. Bunun sebepleri üzerinde durmak yerine şimdilik şunu söyleyebilirim: Mevcut gelinen nokta üzerinden hareket etmek. Harekete kalkışırken bu gelinen noktanın müthiş bir toplam, bir külliyet -ki, toplam hem sayısal hem de kalite toplamı olarak ifade edilebilir- ifade ettiğini belirtmemiz gerekir. Ortada bir cadde olduğu söyleniyor, bir paradigma olduğu söyleniyor ama sokağa girdiğiniz zaman yolunuz başka bir yere çıkıyor. Gerisin geriye külli (tümel) olana ulaşmak zorlaşıyor. Aynı zamanda da külliden cüz’i (tikel) olana varmanız, ayrıntılarda dolaşmanız da zorlaşmış oluyor. Sokağı caddeye bağlayamıyoruz, çünkü.
İşte biz bu noktada yeni bir düşüncenin üretilmesinin de izini sürmüş olacağız, bu söylediklerim açısından. Hangi düşünce gelinen noktada kendine bir tarihsel dayanak bulmadan orijinal olduğunu iddia edebilir? Bir saf kıvamın arkasından konuşmaz? Orijinal olmak yalın manasıyla zaten imkânsız ama insan faaliyeti mutlaka farklı söyleme biçimleri ortaya koymaya çalışacaktır. Usül, orijinal olursa, sarsılmaz bir esasa doğru da yol almış olursunuz. Usül zaten kelime olarak esas kelimesiyle aynı bir iştikaka ( etimolojiye ) sahip: esaslar, manasına geliyor. Çoklu bir esaslar bütününden tek ve kuşatıcı bir esasa yol çıkmış oluyor; sokaklar, ana caddeyi buluyor.
"Kuram ve Düşünce dergisi'' diyorsunuz... Size göre Türkiye'de şu anda kuram ve düşünce kıtlığından bahsetmek mümkün görünüyor. Bu teşhisin tedavisine katkı olabilecek mi bu dergi, olacaksa nasıl?
Sözü doğrudan söyleyelim: Evet, bir kuram kıtlığından ziyade, kuram yok, diyelim. Düşünce muhakkak ki var ama kuram yok. Az evvel de ifade ettik. Muhteşem bir toplamın içinden bir kuram çıkaramadık. Yine misal olarak bu sefer şunu söyleyeceğim: Kuram, insan Varlığı gibidir. Bir bütünlük ifade eder. Düşüncesiyle, manasıyla, şekliyle, işitmesiyle, görmesiyle, iradesiyle, faaliyetiyle v.s. özellikleriyle bir bütün ifade eder. İnsanın en küçük kıpırdanışı dahi bütün bu özelliklerinin de harekete geçmesini netice verir. İnsanın eli hareket ederken diğer özellikleri hiçbir şey yapmıyor değildir. Onlar da elin faaliyetine kendi hisseleri nisbetinde katılırlar ve elin hareketi sonuçlandığında insan bütünüyle hareket etmiş olur, eksiksiz olarak. Nasıl insandaki bir parçanın hareketi, bu parçanın hareketini tamamlayabilmesi için diğer bütün parçalarının da hareketini gerekli kıldığı gibi kuramsal bütünlüğün de gözü, kulağı, aklı, kalbi, eli, ayağı, ruhu vardır ve kuramın bir uzvunun hareketi, kuramın bütünsel katılımını gerekli kılar. İnsanın gözünü insandan çıkarın, masanın üzerine koyun; görür mü? O göz, ancak, İnsan Varlığının külliliği içerisinde bir anlamı, bir faaliyeti yerine getirebilir, değil mi? Bunun gibi kuramın bir boyutunu kuramsal yapıdan koparıp başka bir ifade biçiminin kapsamı alanı içine koyarsanız artık o boyut, Varlık manasını kaybetmiştir, hatta bir ölüdür. Bir dağınıklıktan bahsettik. Dağınıklık böyle bir şey, işte. Kuramsal vücudun uzuvları koparılmış, sağa sola atılmış vaziyette.Devamı için: http://kulturgundemi.com/soylesi/notlar-dergisi-genel-yayin-danismani-sait-mermerle-soylesi-haber-10545































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.