Hayatta insan, kendisine ait olmayan bir şeyle yaşamak istemez, daimî bir beraberlik ise paylaşılan. Yaptırdığınız diş bile zaman ister, alışmanız için. Özellikle çiğnediğiniz lokma dahi, eski tadı vermekten uzak görünür, ilk etapta. Gel zaman git zaman, yapma dişleri kabul etmek zorunda kalırsınız, ister istemez.
***
Kimi zaman dökülen saça zamanla ekme metodu bulununcaya kadar, kimi erkeklerin çözümü perukta bulduğunu görmüştük. Bazıları da kalıcı-yapıuştırma perukları ile topluluk içine çıktığında temkinli davranırdı.
NFK, "Peruka" ifadesini mi kullanılırdı?
Misalen Nuri PAKDİL, siyaset için "Siyasa" derdi.
Onun için bu takma saç stili önceden "Peruka" denildiğini hatırlatır, bana ve kanaat o yöndedir ki" Kullan, çıkart, at" manasına gelen bir ecnebî kelimedir.
Peruk kelimesinin Türkçedeki anlamını sorgulamak için çaba harcamadım, ne Doğan Sözlük'e baktım ne Şemsettin Samî'ye ne TDK'ya. Nihayetinde benim kılla, kıllarla bir alakam yoktur, aslında.
***
Bir dönem başlatılan kılla mücadelenin başını Rus Çarı Petro'nun çektiği söylenilir. Sıcak denizlere inme fikrinin babası olan Petro'ya ileri görüşlülüğü için "Deli" lakabını takan bizim tarihçiler ise kendilerini sorgulamalıdır. Halen tarih kitaplarında bu çar, "Deli" diye adlandırılır.
Bu ayıbı tavzihle gidermek, elzemdir, aslında.
Petro'nun bir özelliği sakaldan ve bıyıktan hoşlanmamasıdır. Belki de ustura yerine jiletin erken gelmesini kendisine borçluyuz(!)
***
Osmanlı'da devlet kapısında sakal bırakma, bizim şu taktığımız kravat misali devletlû olmanın nişanı iken, adına "Tanzimat" denilen teslim olma belgesini savunanların Batı'da eğitim (!) görmeleri sebebiyle traş olmaları, kendilerinin tahkîr edilmelerine sebebiyet vermiş ve Tanzimat'ın gazetedeki sac ayaklarından İbrahim Şinasî'nin memuriyetten kısa tarhı da sakalını kesmesinden tevellûd olduğu zikredilmektedir.
Merhum, bu arada "Şair Evlenmesi" adı altında Batı'dan aldığı tedrisatın gereği, sarhoş dolaşan kahramanını görüp aşık olduğu genç kızla evlendirmeye kalkışır.
Kahramanına evin yaşlı kızı ile nikahı kıydırtan Mahalle İmamı'nı "Ebu Laklaka" olarak isimlendirir ve kendisine kıyılan nikahın iptali için rüşvet verdirir; sonuçta Murad olunanın boyca büyük, yaşça küçük kız olduğu üzerine karar kılınarak, istediğini elde etmeye çalışır.
Kitaplarda ilk tiyatro eseri olarak adlandırılan "Şair Evlenmesi", teknik olarak zayıf, Karagöz-Hacivat diyaloglarından mülhem, sokak diliyle yazılmış olmasına rağmen bizdekilerin coşku vermesiyle herkes tarafından bilinen eser olmasına zemin hazırlanmıştır.
İyi ya da zayıf denilebilecek kötü bir tekmikle yazılan bu eserde Mahalle İmamı'nı "Boş lakırdı söyleyenlerin babası" olarak adlandırılan ve rüşvet alıcısı olarak tanıtan Şinasî, aslında inanca uzattığı diliyle anılmak istenmemektedir.
Memuriyetten tarhı, açıkça sakalını kesmesiyle değil, bu eserdeki inanca hakareti sebebiyledir.
O dönemde buna cesaret eden birinin memuriyetten uzaklaştırılması kadar dopal bir durum yok iken, günümüz tiyatrocularının söylemeleinin ne denli özügürlükle ifadesi ayrı bir husustur.
***
Tanzimat Padişahlarının da sakal bırakma hususunda bir isteği söz konusudur.
Abdulmecit, 5. Murad bildiğimiz kadarıyla sakal bırakmamıştır, bunu fotoğrafları teyyid etmektedir.
Osmanlı'nın ecnebilere mekân olan yerleri konu edinen kimi eserlerde Batı'ya benzeme hastalığı oldukça hicvedilir.
Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası'nda ne kadar Batı Hayranlığı'na mensup biri ise de kahramanının Fransız hayat tarzına hastalık derecesinde müptela olduğunu eserindeki olay örgüsünde değişik yan olaylarla yer verir.
Kahraman, gündelik traşını olan ve bir Fransız gibi giyinen, hiç Fransızca bilmeyen annesiyle ecnebî diliyle teşekkür eden bir zıpçıktıdır, aslında.
Günümüzde bu kahramanın mirasçısı isimlere rastlamamak mümkün mü?
***
Peruk takanların zorunluluk sebebiyle günah işlemediklerine dair fetva ehlinin açıklamalarına gerek var mı?
Zorla peruk taktırılanların duydukları ıstırabı dile getiren birçok kitabı okuyan biri olarak, perukla tanıştırılma aşamasında çektikleri sancıya muhattap olmaları için, havaya uzanan ellerin boş kalmadığını bilmekteyiz.
Bir dönem okumalarının önüne engel teşkil etmek için kıl düşmanlığı yapmada mahir olanların, savaş açtıkları başörtüsüne alternatif gösterilen peruka bile tahammül etmediklerini biliyoruz.
Dökülen gözyaşlarına, içe akıtılan sessiz yaşlara, yaralanan yürekleri hançer gibi yaran feryadlara, gönlü dağlayan çığlıklara karşı sessiz duran yığınların çaresizlik içinde bırakılması karşısında peruk fiyatlarının sosyeteyi arttığı için ednişeye sevk ettiğini bilmeyen var mı?
Peruğun boncuklusu, çıt çıtlısı çıkınca rahat eden sosyete, kendileri ile aynı kategoride değerlendirilen mağdurelere dair açıklamalarında ateş püsküren canavarlara dönüşmekte ve kendi hayat tarzlarına gölge düşürüldüğünden dert yakınmakaydı.
Peruk, erkek ve kadın tarafından kullanılırken birden bire saçı lepiska olanların, bele kadar inenlerin peruk takmalarına karşı kıllını kıpırdatmayanların ortalıkta toz-duman kalmayınca çark etmeleri, Batı terminolojisindeki komedyaları aratmıyor.
***
Sınavlarda kamusal alan takıntısıyla dansını icra edenler, hastane kapılarında ölüme terk edilenler, avukat olma hakkı gaspedilenler ve insanî hakları olan örtünme suçu (!) sebebiyle hayattan soyutlanan kadınların, kızların Âlî-cengiz oyunlarıyla aldatılmaları bir yana iki yüzlülüğünü kızları okula kampanyalarla kaydetmeye çalışanların halkı inciten tavırları unutulmamıştır.
Bir yanda kızları üniversitelerin kapısına koyacaksın, öbür yanda zorla hediyelerle burslarla okula başlatacaksın..
NFK, kimi paylaşımları kuzulara şah yapılan kurtların bile düşünmediği için suyu bulandırma suçu ile bahane arayan kurdun dahi günahsız olduğunu belirtmekteydi.
***
Bizans kulislerinin kahramanları, Anchorman sıfatlı kimi televizyoncular tarafından palazlandırılan haberlerle şanlı-haklı olarak gösterilirken, ikna odalarını kuran ve sözde kandırılmış genç kızları tuzaklardan kurtarma görevi üstlenen proflar, psikologlar ellerinden gelen çabayı göstermekteydi.
Bunlar, okuma hakları ellerinden alınanları desteklemeliyken, onları yollarından çevirme ve amaçlarına ulaşma ile tatmin olma erdemine varıyordu, adeta.
Halen de bu tarz dansla iştigal edenlerin varlığı, üniversitelerin nasıl özgür platformlara sahip olduğunun nişanesidir.
***
Sadece okuyanların peruğa mahkumiyeti söz konusu muydu?
Üniversitelerde okuyuanların fişlenip, eşlerinin, kızlarının da peruk takma zorunluluğu nasıl izah edilebilir?
Bu gaye ile görevinden el çektirilenlerin sayısındaki inanılmaz artışla toplumda oluşturulan travmanın, dağılan âilelerin, yıkılan yuvaların, heder olan gençlik senelerinin, karartılan hayallerin müsebbibi olanlar, ne kırk katırla ne kırk satırla cezalandırıldı.Bu işleri yapanlardan özür beklerken, pişman olduklarını ifade etmelerini bekleyenler tekrar hayal kırıklığına uğradı, zaman zaman.
Halen peruğu gelenek haline getiren anlayış, genç kızların kişiliğini zedeleyenlere, onları toplumda aşağı düşüren, kıymeti kendinden menkûl zatlara ihtar vermede zorlamaktadır.
***
Biz masallarla büyütülenler, masalın sonunda iyilerin kaybetmediğini, kötülerin kazanmadığını biliyoruz. İyiler, her masalın sonunda galip çıkarken bu masalın neden bitmediğini bilmiyoruz. Uykumuz gelince uyumak istemiyoruz.
Yoksa bize masalın sonunun rüyamızda olduğu mu vurgulanmak isteniyor?
Biz, hayatını ideallere bağlı olarak yaşayanlar, kimsenin bir sıkıntı ile karşılaşmasını istemeyiz. Yeryüzünde, nerede olursa olsun, insan hakları ihlâlini, Hakk'a isyan biliriz, insanlık suçu işleyenlerin affedilmemesini belgeyen bir gelenekle büyümüşüz.
Milletlerin horoz gibi kapıştırılmasından yana değiliz, aynı coğrafyada silahlarını satmak ve Süflî emeleri uğruna savaş çıkartanları lanetliyoruz, insanların kardeş olduğunu haykırıyoruz.
***
Peruklu düşüncelerin dansının hala sürmesine bir mana veren kalmışsa biz bu dansın artık ayaklar altında ezileni olmak istemiyoruz. Bu dansı yapmak isteyenlerin kimseyi incitme hakkının bulunmadığının bilinmesini istiyoruz.
Perukları, kendisine ait kabul etmeyenlerin perukla yaşantısına hınzıca bakanların kirli tebessümleri, mülleves fikriyatça alkışlanırken, ellerimiz böğrümüzde kalacak ve ellerimiz yeniden havaya kaldırılmak mı isteniyor, dua etmemiz için?
El-insaf!.. Dualarımızın kabulü önünde hiçbir engel olmazken, sığındığımız merhamet limanında Rahman sıfatının yerini Celâl sıfatı yer alırsa, korkumuz bundandır..
***
Biz perukla kapatılmış düşüncelerin dansına karşı, ne yapabiliriz?
Erkekçe ortaya çıkmayan anlayışların sinsi yapısı deşifre edilmedikçe bu dansın cazibesi karşısında boncuklu, çıtçıtlı perukların yolda olduğunu ima edenler, haklı mıdır?
Bu suali şimdi kime sorduk, kim cevaplayacak?
Aslında hırsız da ev sahibi de birbirini tanır. ,
Daha nasıl izah edelim? Çimlerde tepinenlerin dansın ruhlarına verdiği sonsuz mutluluğa doyumsuz kimliklerin karşısında, muzdarib gönülleri teselli etmek, benim gibi insanlara düşmüş ise Rabbim bağışla, hüzün dolu hayatımın baharında bu acılar, bana güzü yaşatırken omuzlarımda taşıdığım yükün altında eziliyorum, bu sorumluluk duygusu bana ıstırab veriyor.
Ellerimiz, katından boş dönmesin!..
10.05.2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.