• İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan: “İslâm’ın ideal bireyi, nefsini Müslümanlaştırmış kâmil insandır.”

Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan: “İslâm’ın ideal bireyi, nefsini Müslümanlaştırmış kâmil insandır.”
Diyanet Dergisi Haziran 2023 sayısında çıkan söyleşinin bir değerlendirmesi:

Günümüzde gözlemlenen bireyselleşme konusunun tarihsel bir tahliliyle başlayan söyleşi, hem Batı hem de Doğu düşüncesinden örneklerle insana dair bir çerçeve sunar.

Felsefe tarihinde bireyselleşmenin Platon’dan Aristoteles’e kadar uzanan bir yanı bulunur. Descartes’in Kartezyen felsefesiyle, devamında Aydınlanma süreciyle zirveye ulaşan bireyselleşme, Kan’ın “aklını kullan” ifadesinde karşılık bulur. Özne olmanın bir hali olarak da geçen bireyselleşmenin eksik kalan yönleri ise Hegel ile birlikte açığa çıkartılır. Öz bilincin olmadığı bir öznellik, subjektif kaygıların ötesine gidemeyecektir Hegel nezdinde. Bu durumda öznenin; ahlâki birtakım sorumlulukların da farkına varabileceği bir öz bilince sahip olması gerektiği söylenir. Esasında Descartes’la birlikte bölünen bütünlük, öznenin kendisine, dünyayı anlayışına dair de bir düalizm doğurmuş olur. Böylesi bir zeminde oluşan bireyselleşme anlayışının insanı aşkın alandan uzaklaştırdığı; sadece kendini düşünen bir egoizme veya narsizme dönüştüğü açıkça görülür. Batı düşüncesindeki bireyselleşme sürecinin yanı sıra tarafsız, şümullü ve bütüncül bir bakışın sağlanması adına İslâm düşüncesinde bireyselleşmeye dair yaklaşımlar da ifade edilir.

Söyleşide bu noktada her şeyden önce bir kavram farklılığı dikkat çeker. İslâm düşüncesinde bireyselleşme kavramı şahsiyet olarak telakki edilir. İnsanın şahsiyet sahibi olması; onun duygu ve düşünceleri ya da aklının yanında bir kalbinin, manevi bir yönünün olduğu hatırlatılır. Aklın ve kalbin uyum içinde olduğu bir Müslüman öncelikle dünyada var oluşunun sebebi hikmeti üzerinde düşünen, bunun bilinciyle hareketlerine ve tercihlerine yön veren bir irade varlığı olarak karşımıza çıkar. İslâm düşüncesinde şahsiyet sahibi olan bir insan, günlük hayatın içinde her an aşkın olanla güçlü bir irtibat halindedir. Onun yemesi, içmesi, yaşayışı ve davranışları her yönüyle merkeze Yüce Mevla’yı almıştır. Böylesi bir insan; felsefi dille söylenirse; ontolojik, epistemolojik ve aksiyolojik tüm yönleri şahsında birleştirebilen ve bu bütünlük içinde kendini bulabilen, yenileyebilen sürekli tekâmül eden bir varlık halini alır. Bireyselleşmenin boşlukta bıraktığı; kendisi dışındakileri bir araç olarak gören, akıl-kalp birlikteliğini kuramayan dahi insanı kendisinden ve Yaratıcısından uzaklaştıran anlayışı aksine İslâm düşüncesinde insanın bir şahıs olarak kendini inşa eden; bununla kalmayıp yaşadığı dünyayı da iyilikle, doğru ve güzel ile imar eden bir insan anlayışı olduğu görülmektedir.

Devam eden kısımda bireyselleşmenin insanı getirebileceği bir nokta olarak yalnızlık konusundan bahis açılır. Modern dönemde yalnızlaşan, toplumdan ve tabiattan koparılan bir insan profili çizilir. Bu durum yalnızlık konusunun menfi bir anlamı olduğunu düşündürse de bir Müslüman için tek başına olmak -nasıl değerlendirildiğine bağlı olarak- müspet bir çağrışım yapar. İslâm’da insanın kendisiyle baş başa kalması, kendisine dönmesi aynı zamanda bir tefekkür ve tekâmül demektir. Her ne kadar bireyselleşme adı altında insanın kendine değer verdiği, kendini sevdiği veya sevdiği şeyleri yaptığı bir zemin söz konusu edilse de onun sömürülen, tüketilen ve sekülerleşen bir hale büründüğünün altı çizilmektedir. İnsanın mahdut ve geçişi olana kendisini vermemesi, esas maksada giden yolda dünyayı bir misafirhane olarak görmesi gerektiğinin vurgusu okunmaktadır. Böylesi bir hayat telakkisinde insanın tek başına kalması, onun için önemli bir imkân olacaktır. Burada “Yalnızlığın Felsefesi” kitabından hareketle tek başınalık ile yalnızlık arasında bir ayrım yapılır. Yalnızlık, insanın kendini dünyadan, toplumdan soyutlayarak duygu ve eğilimlerinin esiri haline gelmesi olarak düşünülür. Tek başınalık ise başlı başına bir irade işidir. İslâm tarihinde Peygamberlerin tek başına kalma talebi, bu bilinçli tercihi gösterir. Kendine zaman ayırabilen insan aynı zamanda kendine değer veren, kendini seven insandır. Tek başına kaldığında aşkın alanla kurduğu güçlü irtibat sayesinde kalabalıklar içinde olduğunda da bu irtibatı güçlü tutabilir. Kendisiyle, insanlarla, çevreyle sağlıklı ve güzel ilişkiler kurabilir. Çünkü o insan, hayatın her safhasında bir kemal yolculuğunda olduğunun bilinciyle hareket eder. Bununla ilgili olarak İslâm’ın ideal bireyinin “nefsini Müslümanlaştırmış kâmil insan” olduğu ifade edilir. Bu ifade Kadı Burhaneddin’in ilk Türkçe Divan olan eserinde zikredilir. İlahi Aşkın tahakkuku ona göre nefsin Allah’a yönelmesi ve onun emirlerine uymasıyladır. Yine Ebu Talip el-Mekki’nin Kut’ulKulub (Kalplerin Azığı) eserinde, insanın kemal yolculuğunda, akl-ı selim ve kalbi-n selim ile nefsin Müslümanlaştırıldığı anlatılır. Erken dönem mutasavvıflarından olan Haris el-Muhasibi ise er-Riâye eserinde, nefsin kendisini çokça hesaba çekerek tekâmül edeceğinden bahseder.

Verilen örneklerle Müslüman bir Şahsiyetin, kendisini ilim ve irfan yolunda daima olmaya hazır halde tutmasına, bu dünya ve ahiretle kurduğu dengenin onu mutlu bir insan yapabileceğine işaret edilmiş olmaktadır. Eşref-i mahlukat olma bilincinin insana İslâm dairesinde verildiği de bu bağlamda geçer. Bu dünya ve içindekilerin esas amaca hizmete eden birer araç olarak görülebilmesi gerekmektedir. Günümüz insanı, modern dönemin çıkmazları ve yalnızlıklarından aşkın olanla ilişkisini yeniden gözden geçirmek ve güçlü bir şekilde hayatına intikal ettirmekle aşabilir. İslâm düşüncesinde insan hiçbir zaman yalnız değildir. Yaratıcıyla kurulan irtibat gerek ibadetlerde gerekse davranış ve değerleri yaşayışta tahakkuk ettirebilir.

                                                                                                                   Rabia Nur Akmaz

diyanet-aylik-390-sayi-haziran-2023-4081-001.jpg

 

 

 

 

Bu haber toplam 515 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim