• İstanbul 10 °C
  • Ankara 9 °C
  • İzmir 12 °C
  • Konya 3 °C
  • Sakarya 2 °C
  • Şanlıurfa 12 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 8 °C
  • Bolu 11 °C
  • Bursa 7 °C

Selvigül K. Şahin ile Kırık Zamanlar üzerine

Selvigül K. Şahin ile Kırık Zamanlar üzerine
Selvigül Kandoğmuş Şahin, son kitabı 'Kırık Zamanlar' ve devam eden çalışmaları üzerine Mustafa Üçurum'un sorularını yanıtladı.

Selvigül Kandoğmuş Şahin, günümüz öykücülerinden. Duyarlılığı yüksek öyküler kaleme alıyor. Yaşadığı çağa şahit olarak yazıyor öykülerini. Onun yazdıkları, gelecek zamanlara bir belge niteliğinde sözü ve özü doğru metinlerden oluşuyor. Sade bir dille, kuşatıcı bir üslupla yazdığı öykülerinde mazlum halkların içli nağmelerini bulmak mümkün. Milat gazetesindeki köşe yazılarında da gündemin nabzını tutuyor Şahin.

Öykü, deneme ve roman türünde kitapları bulunan Selvigül Kandoğmuş Şahin ile son öykü kitabı Kırık Zamanlar ve öykü serüveni üzerine konuştuk.

Kırık Zamanlar”, en son çıkan kitabınızın adı. Yaşadığımız zamanın şartlarını da düşünürsek sizce “kırık” olan nedir yaşadıklarımızda?

Son öykü kitabıma isim bulmak zor oldu benim için. Özellikle birinci bölüm incinmiş, parçalanmış, kırgın coğrafyaya yazılmış ağıtlar gibi öyküler barındırıyordu. Hocalarımdan görüş aldım; en son Osman Bayraktar abimiz “Kırık Zamanlar” isminin uygun olduğunu söyleyince bu isimde mutabık kaldık. Aradan zaman geçtikçe tereddütlerle verdiğim ismin kitaba çok yakıştığını ve içeriği ile bütünleştiğini gözlemledim.

Kırık derken kırılan bir şey geliyor aklımıza. Somut anlamda kırılan kol, kırılan kalem, kırılan bardak diyebiliyoruz. Ama “Kırık Zamanlar” nasıl oluyor? Yani zamanın kırılması olur mu? İşte tam da bu zamanda kırık coğrafyanın hüzünlü türküsü ekranlardan eviçlerimize akıyor. Ve bombalarla yok olan nice tarihi şehir düşüyor, insanlık düşüyor, bebekler sahillere vuruyor, gözlerimizin önünde kanıksanmış halde nice acının ve katliamın olduğu zamanlarda yaşadığımızı anlıyor ve çaresiz ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Kırgın ve tedirginlik veren dehşet uyandıran nice sabaha gözlerimizi açtığımızda anlıyoruz, zaman artık parça parça avuçlarımızda… Acılar ilmek ilmek yüreğimizde ve kırılan nice hayatlar, yok olan dünyalarla, dönüşüp değişen ve acıyla yoğrulan bir zamanın müdavimleriyiz.

Yaralarını bulup deşiyorlar. Hemen yanına bir de yara açıyorlar. Acılar içinde kıvranan beden, kalkıp, gerçeği, bir kefen gibi sarınabilse ya… İşte bir yarana daha tırnak attılar. Avaz avaz bağrışlarına koşup gelen biri dostluk(!) elini uzatıp yarana bir avuç tuz bastırıyor.”

Bir Değirmendir Bu Dünya’ kitabında, Cahit Zarifoğlu tam da bahsettiğimiz kırgın, yaralı, dumura uğramış, paramparça zamanları anlatıyor sanki. Bizim haleti ruhiyemize ne güzel yakışıyor bu tanımlama…

Yazmak bir bakıma şahit olmaktır. Sizin şahitliğinizi okuyoruz yazdıklarınızda. Selvigül Kandoğmuş Şahin, okuyucularını ve gelecekteki okuyucularını nelere şahit olmaya çağırıyor?

Her şeyin gelip geçici olduğu fani dünyanın geçici misafirleriyiz her birimiz. Hangi rolde olursak olalım dünya hayatında hepimiz şahitlik makamında ömrümüzü tamamlıyoruz. Neler kalır geriye, bu günler nelere gebedir, bu zamanla ortaya çıkacaktır. Sanatçının eserlerine şahitlik mutlaka sirayet etmeli. “Gerçek bir sanat eseri hem entelektüel, hem de anlaşılabilir olmalıdır. Gerçek sanatın sanatçının görevi, dünyanın maddi güzelliklerini, ahlâksızlığı anlatmak değil, çirkinlikleri eleştirip, gerçekleri, aydınlatılmış bir biçimde aktarmaktır” diyerek manidar bir tanımlama yapar Tolstoy.

Yaşadığımız çağda ne olup bitiyorsa bizler de olup biteni izliyoruz adeta, her olay sinema şeridi gibi gözlerimizin önünden geçiyor. Sanatçı olarak eserler üretiyor ve toplumda söz söyleme hakkını haiz iseniz, sizin gözleriniz ve yüreğiniz, patlayan bombalara, dağılan ocaklara, yıkılan tarihi kentlere, katlanılamaz haldeki tüm acılara bakışınız da bu vasfınızın gerektirdiği duyarlılıkta olacaktır. Herkesin gördüğü ve herkesin hissettiği yerden acıya ve mutluluğa bakmak ama mim düşerek, izlek oluşturarak, şahitlik makamında adeta gelecek kuşaklara dipnot vazifesi görecek eserler bırakarak olacaktır bu hassas duyarlılık ve şahitlik.

Mülteci” kavramıyla artık daha sık yüz yüze gelir olduk. Öykülerinde mültecilere özel cümleler kuran bir yazar olarak “mülteci” kavramının sizde yaptığı çağrışımları bizimle paylaşır mısınız?

Mülteci “sığınmacı” anlamına geliyor. Arapça kökenli olan kelimeye baktığımızda iltica fiilinden türeyen mülteci, inancı, ırkı, kimliği gibi sebeplerle yaşadığı öz vatanı olan topraklarda zulüm göreceği korkusuyla ülkesini terk eden kişidir. Yaşama tutunabildiği coğrafyalara iltica eden kimsedir mülteci. Efendimiz (sav) Muhacir olarak Medine’ye, onu merhametle ve büyük bir misafirperverlikle bağrına basıp Ensar olan Yesrib’e göçmüştür. Sığınmıştır, iltica ederek yaşadığı, doğup büyüdüğü mübarek beldeden göç etmek, muhacir olmak zorunda kalmıştır. Onun çocukluğunun geçtiği, vatan bildiği, Rabbiyle buluşma yaşadığı mübarek zamanların şahitliğini yapan bu kutlu beldeyi terk edip gitmesi elbet kolay olmamıştır. Ama yaşadığı tüm ambargolar, arkasından yürüyen o ilk inanan yiğit insanların çektikleri işkenceler doğup büyüdüğü kutlu beldeyi terk etmesine sebep olmuştur.

Günümüze geldiğimizde imtihan hâlâ devam ediyor. Mazlum aynı mazlum, zalim yine aynı zalim. Zaman akıp geçse de, köprülerin altından çok sular aksa da değişen pek bir şey yok gibi. Bizler de bu zamanın muhaciri ve Ensar'ı olabiliyoruz. Bizim payımıza düşen bu zaman diliminde, cennet vatanımıza sığınan mültecilere Ensar olmak.

Vurdumduymazlık en büyük kötülüktür. Dünya değişmeyi hak ediyor ve biz kötülüğe seyirci kalamayız” diyerek satır arasında anlamlı bir sesleniş gönderiyor Kemal Sayar. Evet, dünya değişmeyi gerçekten hak ediyor. İyiliğe, erdeme, barışa, mutlak güzelliklere doğru, insanca yaşanabilir olmaya doğru anlamlı bir değişmeyi mutlaka hak ediyor. İşte bu değişimin de gerçekleştirilmesi, bu zaman diliminde yeryüzünde fesad ve bozgunculuk çıkaranlardan ziyade, “Emr-i bi’l-mar’uf ve neyh-i ani’l-münker” yani iyiliği emredip kötülükten sakındıranlar eliyle olacaktır. Kimin gücü neye yetiyorsa onu yapacaktır. Akademisyen yaptığı çalışmalarla barışın ve esenliğin yurdu olan dünyaya bir tuğla koyarken, sanatçı da eserleriyle yine aynı tuğlaya eklemeler yapacaktır. Sanatçı eserleriyle tam da bugünün dünyasına esenlik sakası gibi barışı, kardeşliği, umudu, aşkı taşıyarak, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak üzere eserler bırakacaktır miras olarak gelecek nesillere…

 

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/23306/selvigul-k-sahin-ile-kirik-zamanlar-uzerine.html

Bu haber toplam 901 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Şiir Ezber mi Bozacak Rahatsız mı Edecek?08 Eylül 2025 Pazartesi 10:43
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim